Rus savaş uçağının düşmesiyle başlayan kriz, 2016 yılında ülke politikaları ve güvenlik sorunları nedeniyle hala devam etmektedir. Bu kadar yoğun ve uzun süreli bir krizle karşı karşıya kalmayan sektör ise vizyonu ve gerçekleri ölçüsünde tedbirler alarak ayakta durmaya ve bu dönemi atlatmaya çalışıyor.
Finansal dayanma gücü olmayan, kărdan zarar değil de, gerçekten zarar eden işletmelerin alabileceği tedbirler sınırlı ve onların çok fazla bir seçme şansı yok. Onlar çaresiz.
Bunun yanı sıra, finansal açıdan güçlü, kărdan zarar eden, istediği takdirde belli fedakarlıklarla kendini koruyabilecek işletmeler var ki, sektörün geleceğini onların tutumu belirleyecek. Yaklaşık son on yıldır, güzel büyüyen, yüksek karlılıkla çalışan bu şirketler, bir yılda sektörü değersizleştirmemelidir.
Ne demek değersizleştirmek? Değersizleştirmek yapılan işin kalitesini düşürmek, personel niteliği ve niceliğini düşürmek, ucuzla rekabet etmek, son yıllarda uzun emek ve zahmetlerle kazanılan hizmet kalitesi ve misafir memnuniyetini bir yılda yerle bir etmektir. Yani insanların aklında sunulan hizmetin kalitesiz olduğunu algısını yerleştirmek. Sektörü bu yönde değişikliklerden korumak zorundayız. Biraz vizyoner, sokaktaki vatandaştan farklı düşünmemiz gerekmektedir.
Kriz mi ? Ne tedbir alalım? Personeli işten çıkaralım, ücretsiz izin yapsınlar, müdürünü gönderelim elemanla idare ederiz, ürün kalitesini düşürelim, hizmet kalitesini düşürelim, tedarikçi firmaları öldürelim. Bu neyi getirecek? Turizm sektörüne kalitesizliği ve değersizliği getirecek. Bir süre sonra bakmışsınız, tabldotla yemek veren oteller etrafımızı sarmış.
Değersizleşme tehlikesi de şu an turizm tesisleri için önemli bir risk. Biraz vizyoner olmak, biraz bugünden geleceği planlamak zorundayız. Gelecek için; fedakarlığı sadece çalışanlara değil, patronlara da yaptırabilmek gerekmektedir. Kendini kurtarmak için alttakileri yemeye kalkarsan, sıra bir gün sana da gelecektir. Krizle mücadele ederken, sektörü, yöneticileri, hizmeti değersizleştirmemek gerekmektedir.
Sektörün geleceği markalaşma ve sistem çalışmalarında yatıyor. Biz bilimsel gerçeklere inat, eski sistemlerle işlerimizi sürdürmek istiyoruz. İhtişam olsun, lüks olsun, gösteriş olsun ama sisteme gerek yok diyen, kurumsallaşmaya yatırım yapmayan işletmeler, kahraman patronlarla büyüyor, ama bu büyüme zaman içinde sürdürülemiyor. Ülkemizdeki zincir otellerin parçalandığını görüyoruz. Neden çünkü vizyonumuzda, hedeflerimizde sistemleşme yok.
Avrupa’da Amerika’da otel zincirleri yüzlerce oteli sistemle çalıştırırken biz beş, on oteli tek çatı altında çalıştıramıyoruz. Nedenini hep birlikte düşünmek zorundayız.