Aslında insanlığın imtihanı demem lazım ama özellikle Müslümanların imtihanı dedim. Sebebi ise İslam’ın para ve benzeri servet envanteri üzerine farz telakki ettiğimiz emirleri var. Yani İslam’da mal mülk sahibi olmanın getirdiği mecburi yükümlülükler var.
İslam için iddialı bir alan olduğunu bu konuyla ilgili Kuran ve Hadislerden deliller mevcut hem de hiç yoruma açık kapı bırakmayacak şekilde.
Bildiğiniz gibi zekat ve sadaka başlıkları altında servetlerin tapana yayılmasını önemseyen bir emirle karşı karşıyayız. Bu emirler Müslümanı bencillikten, hırstan, aç gözlülükten, tamahkarlıktan ve benzeri haram olan hastalıklardan korur. Bu hastalıkların tedavisi ise yine kendi cinsinden tasarruflarla mümkün olacaktır. Zekat ve sadaka vermek suretiyle.
Bu ibadetler Müslümana iç huzur, güven, şükür, kanaat, ahireti düşünme, emanet bilinci, kulluk şuuru, yüksek derecede mali ve sosyal boyutlu bir ibadetin olumlu enerjisigibi daha nice şifalı karşılıkları sahibine hediye eder.
İslam dünyasının yarıdan fazlasının çok zengin olduğunu söyleyebiliriz. Kimsenin banka hesabını bilmiyoruz ama yaşadıkları hayat ve harcadıkları parayı basın ve yayın araçlarından görüyoruz.
Diğer yarının büyük bölümü karnını doyuracak seviyedeyken kalan az bir oran açlık sınırının altında olup tam bir sefaletin fotoğrafını dünyaya sunmaktalar.
Allaha ve dini olan İslam’a inandığını iddia eden ve kendilerine dini kimlik olarak Müslüman diyen kitlenin mali ibadet ve yükümlülüklerini tam olarak yaptıklarını düşündüğümüzde birkaç yıl içinde dünyada ne Müslümanlar ne de başka toplumlar üzerine aç insanlardan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
Sadece Türkiye’nin Zekat bütçesi 50 Milyar dolar civarıdır. Daha Ramazandaki Fıtır sadakası, normal sadakalar, burslar, kayıt dışı yardımlarla bu miktar 70 milyar dolarları bulmaktadır.
Yazıyı okuyan ekonomistlerden ve hesap kitap işlerinden anlayanlardan ricam beş senelik zekat ve sadaka bütçesiyle ne kadar konut yapılır, ne kadar öğrenci okutulabilir, ne kadar insan sefaletten kurtulabilir diye hesap etmeleridir.
Benim yaptığım hesaba göre beş yıl sonra ülkemizde gerçek bir fakir bulunamaz. Üzerine zekat düşenleri başka coğrafyalarda ve ülkelerde aramak zorunda kalırız.
Ama gelin görün ki zekat hesabı yaparken üç kağıtçı konuşmalarla daha az verme ve ya hiç vermeme isteğini açıkça dile getirenler çoğalmaya başladı.
Zenginleri ya fakirlik korkusu tehdit ediyor ya da etraflarında olan bitenler umurlarında bile değil. Karun karakterliler piyasayı işgal etmiş durumdalar.
Tüketim ve lüks çılgınlığı Müslüman görünümlü olanların hayatlarını istila etmiş durumdadır. Tevazu elbisesinin yüzüne bakan yok. Varsa da en pahalısı, ünlüsü, gösterişlisi bu zümrenin olmak zorunda.
‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir ‘’ diyen bizim peygamberimiz değilmiş gibi hissiz yaşamlar çoğalmaya başladı.
Çıplak doğup yine ölümle birlikte çıplak gidecek olan insan neden bu kadar hakikatlere sağır ve kör olabiliyor?
Her zaman söyler ve yazarım;
-İnanmakla inandığını zannetmek hiç aynı şey değildir.
-Müslüman olmakla Müslümanımsı olmak hiç de aynı şey değildir.
-Ölümlü olan insanın ölümsüz gibi yaşaması derin bir şuursuzluktur.
-Dünyalık tutkusunun insanı nasıl zehirlediğini anlamamak derin bir sarhoşluktur.
-Dünyalığın bencilleştirdiği insan birçok ulvi değerden uzaklaşmış olur.
Hayalim, cömert zenginlerin çoğaldığı ve imkan yoksunluğu çekenlerin kendilerini güvende hissettikleri bir dünyadır.
-Dünyalık emanetle imtihan olanlarla imkân yoksunu olanların dayanışmasıyla oluşan bir huzur ortamı, cennetimsi bir dünya istiyorum.
Dünya malının şımartamadığı, yokluğunun ya da azlığının dağıtamadığı dengeli bir toplum istiyorum.
Haydi dostlar telkinlerimiz ve dualarımız bu minvalde olsun. Sağlıklı ve huzurlu kalın.