Engellerin olmadığı, herkesin aynı şartlarda yaşayabileceği bir dünya hayal edelim.
Bazı kimseler, savunmasız kalmak zorunda kalmamalı.
Gece dışarıda yürüyen bir kız çocuğu, sokakta oynamaya çalışan küçük çocuklar ya da herhangi bir hastalık veya doğuştan gelen bir rahatsızlık sonucu engeli olan vatandaşlar.
Hayatı eşitlemek için çalışmalıyız.
Dün, Türk Telekom ve Antalya Büyükşehir’in işbirliği ile organize edilen ‘Sesli Adımlar’ uygulamasının tanıtım törenine katıldım.
Orada, görme ve işitsel engelli vatandaşlarımızı gördüm.
Hepsi ufacık bir yardım için bile etrafına ‘Umut’ dağıtırken, bizler ne yapıyoruz?
Büyükşehir’in, engelli bireylere yönelik çalışmalarını takdir ediyorum.
En azından ‘Engelsiz Bir Antalya’ için çalışanlar var.
‘Sesli Adımlar’ uygulaması ile engelli bireyler, bir nebze olsun kendi başlarına bir şeyler yapma fırsatı bulacak ve kimsenin yardımına muhtaç olmayacak.
Yanlış hatırlamıyorsam iki sene önce, ‘Mucize’ adlı bir film vardı, sinemalarda.
Orada beni çok etkileyen bir replik vardı.
İki adam şehir merkezinde karşılaşırlar. Aralarında geçen bir muhabbetten dolayı, adamlardan biri öbürüne dönüp, kızımı senin oğlana verelim diyor.
X: Benim kızı, senin oğlana verelim.
Y: Benim oğlum sakattır.
X: Kalbi sakat olmasın.
İşte bu, ufak replik benim hayatımı çok etkilemiştir. Filmin sonunda, engelli vatandaşla evlenen genç kız, sevgisiyle adamı iyileştirir ve adamın hiçbir engeli kalmaz. Son sahnesinde, baba ile oğlu arasında geçen diyalog şöyle;
X: Oğlum sana ne oldu.
Y: Ben aşık oldum baba.
Ben aşık oldum ne güzel bir cümle. Bütün engelleri ortadan kaldırmak için aşık olmak yeterli. İşine aşık olmak, Eşine aşık olmak, doğaya aşık olmak belki de her engelin çözümü aşık olmaktan geçer.
BENİM YAŞADIĞIM
Yıl:2000
Yer; Beyoğlu/İSTANBUL
Benden bir beden ufak kardeşimle beraber, mahalledeki arkadaşlarla dışarıda oyunlar oynuyorduk.
Bizim evin giriş katında bir marangoz vardı, ve o gün taşınıyorlardı.
Birden bir kargaşa oldu, kötü bir şey olduğunu hissettim. Kardeşim dahil, 2 arkadaşımı tuttuğum gibi apartmanın içine fırlattım.
Kardeşim birden “dışarıda bilyelerimi unuttum’ diye bağırarak dışarıya fırladı.
Ben onu tutmaya çalışayım derken, yetişemedim.
Marangoz dükkanın içinden, dışarıya taşınmak üzere çıkarılan sanayi tipi tüp, hava kaçırdı.
Ben birden, apartmanın dış kapısına tutundum.
Ayaklarım yerden kesildi.
Bir bayrak gibi havada sallanıyordum.
Kardeşim dışarı fırlamıştı, onu göremiyordum.
Tüpten çıkan havanın etkisi geçti, babam evimizden fırlayarak aşağı doğru koşuyordu.
Beni gördü ve bana şu soruyu sordu; “oğullarım nerede?”
Halbuki benimle konuşuyordu, ama bilincini kaybetmiş gibiydi.
Olaydan sonra öğreniyorum ki, babam balkonda çay içerken birden kardeşimi görmüş. Yaklaşık 50 metre yükseldiğini, yere çakıldığı görmüş ve bilincini kaybetmişti.
O gün sokakta parçalanmış bir bacak, bedenden ayrılmış bir kafatası ve 50 metre yükselip yere çakılan bir çocuk vardı.
Olaylar bittiğinde, hepimiz üzgündük.
Kardeşime çok iyi bakmamız gerektiğinin bilincine vardık.
Tam 19 sene olacak neredeyse, uzak olsakta birbirimize, her gün ona sevgiyle bakmaya, sevgiyle konuşmaya devam ediyoruz.
İnanın sevgi her derde, her çareye çözümdür.