Geçtiğimiz aylarda Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir akademik etkinliğin ardından Trabzonlu bir meslektaşım beni farklı lezzetlerle tanıştırmak için şehrin dışında otantik bir Karadeniz lokantasına götürmüştü.
Kent merkezinin epey dışında, karayolunun bağlantı noktasında bulunan o şirin lokantada daha önce tatmadığım oldukça lezzetli Trabzon yemekleri ile tanışma imkânı bulmanın yanı sıra lokantanın sahibi Yüksel usta ile de tanışıp yöresel lezzetler hakkında sohbet etme şansına sahip olmuştum. Şehir merkezindeki fast-food zincirlerine kafa tutan bu otantik restoran insanların farklı yörelerin yemek kültürlerine olan özlemini gösterme açısından oldukça önemli bir örnek durumunda.
Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdiğimiz Gaziantep gezisi boyunca yemek kültürü kavramı üzerine düşünmeden edemedim. Gaziantep pek çok yöremiz gibi adını yemekle özdeşleştirmeyi başarabilen illerimiz arasında yer alıyor. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde çok sayıda Gaziantep yemekleri sunan restoranlara ve tatlıcılara rastlamanız mümkün olsa da her lezzeti asıl memleketinde tecrübe etmenin önemini de Gaziantep ziyaretinde ziyadesiyle öğrenmiş oldum. Beni üzen asıl durum ise Antalya lezzetlerinin bırakınız ulusal bilinirliğini, yöremizde bile genç nesillere aktarılamaması.
Antalya, kendi yöresine has lezzetlerle süslü bir Akdeniz kenti olmasına rağmen şehrimizde bile yöresel Antalya yemekleri sunan restoran sayısı sınırlı düzeyde. Haliyle kent dışına çıktığınızda da Antalya Sofrası gibi restoranlar bulmanız hayal. Kent tarihçisi emektar Hüseyin Çimrin tarafından hazırlanan ve ATSO tarafından basılan "Antalya Mutfağı ve Lezzet Ustaları" kitabı ile Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) tarafından yayınlanan “Toroslardan Akdeniz’e Antalya Lezzetleri” kitapları geleneksel Antalya mutfak kültürünü ve Antalya lezzetlerini yeni nesillere taşımayı amaçlayan arşiv niteliğindeki en önemli çalışmalar. Konu ile ilgili akademik araştırmalar yapıldı mı bilmiyorum ancak varsa bu tarz araştırmalar da kitap olarak gelecek nesillere kavuşturulmalıdır. Ayrıca, son yıllarda doğal dokusuna kavuşmaya başlayan Kaleiçi ve çevresinin eğlence mekânları olmalarından ziyade eski Antalya kültürü ve lezzetlerini yaşatan bölgeler olarak yaşatılabilmesi, kent merkezine sadece estetik değil, özlenen kent nostaljisini de yaşatabilmesi açısından da önemli kazanımlar sağlayabilecektir.