Bu hafta Mall Of Antalya Sinemalarında Ayla filmini izledim. Filmin Oscar aday adayı olmasının reklamı boş başarılı yapıldı ve filmin “Oscar adayı” sloganı ile servis edilmesi birçok kişi de merak uyandırmakla birlikte, pozitif önyargı ile filmi izlemesine neden oldu ve bu anlamda film 1-0 önde başladı.
Özelikle sinema ile ilgilenen belli bir çevrede şöyle bir algı var “Sanatsal film iyidir, gişe sineması kötüdür”. Halbu ki bu anlamda filmler ikiye ayrılır; iyi film ve kötü film. Ayla filmi işlediği konu ve senaryo matematiği açısından kusursuzdu diyebilirim. Hollywood sinemaları figürleri çok başarılı işlendiğinden, konunun evrensel ve başarılı olmasından dolayı filmin Oscar adayı olma konusunda şansının yüksek olduğunu düşünüyorum. Oyunculuk seçimleri de genel anlamı ile çok başarılı diyebilirim. Öyle ki filmde çok uzun rolü olmamasına rağmen Süleyman Dilbirliği’nin babası rolü bile Altan Erkekli gibi usta bir oyuncuya bırakılmış. Sadece benim fikrim; İsmail Hacıoğlu’nun canlandırdığı Süleyman Dilbirliği rolünün yaşlanmış hali Çetin Tekindor olmamalıydı. 186 boyundaki İsmail Hacıoğlu’nun yaşlanmış hali 170 kusür boylarındaki Çetin Tekindor’un canlandırması karakterle özdeşleşme açısından sorun yarattı. Bu rol belki de Çetin Tekindor gibi çok bilinen bir sima değil de yüzüne aşina olmadığımız bir oyuncuya verilse bu bağlamda daha başarılı olurdu diye düşünüyorum. Bir de müzik kullanımının bu kadar yoğun olmasına gerek yoktu diye düşünüyorum. Daha doğrusu filmin konusu zaten başarılı ve duygusaldı bu kadar müzikle desteklenmesine ihtiyacı yoktu.
Gerçek hayattan alınan hikayeler bir adım öndedir ve güzel de işlenildiği zaman tadından yenilmiyor. En başta söylediğim gibi; iyi film ve kötü film olmak üzere iki çeşit film vardır. Ayla filmi iyi bir film ve Oscar adayı olmaması için hiçbir neden yok. Yolu açık olsun.