Merhaba Baba;
Senin söz tutmaz, başına buyruk, dik kafalı oğlun geldi…
Uyansana Baba, duyuyor musun beni…
Geldim işte tam yanındayım, herhangi bir gecenin karanlığı nasıl ayırabilir ki bir Baba ile Oğlu ya da ansızın gelen bir ölüm haberi nasıl bitirebilir aramızdaki gerçek dostluğu…
Bak tüm serseriliğimle, tüm kendimle,görünmez bir gece gibi geldim sana...
O Serseri ruhlu oğlun geldi baba…
Tüm kuralların ıssızlığında yaşarken, seni bir anda toprak nasıl alıverdi içine, ben hala bunu düşünüyorum, Erken Roma mezarlarını kazarken bulduğumuz kaç yüzyıllık iskeletlerin kim olduğunu araştırırken mesela ,ben hala seni nasıl toprağa verebildim en çok bunu sorguluyorum…
Sen yokken ben de bir şeyler yapmaya çalıştım; onlarca şarkı yazdım, ilk zamanlarda doktorlara gittim zanax denen bir ilacı reddedip kendimi onca zaman rakıya vurdum…
Gözyaşlarımı hiç bir şey dindirmedi…
Sonra kendi kendime oyunlar buldum…
Bu var olma savaşının içinde benden önce babasız kalanları düşünüp teselli etmeye çalıştım kendimi…
Hatta senin dostlarınla hatta en yakın dostlarınla görüşmeye çalıştım…
Sonra anladım ki onların çok başka yaşamları var artık…
Hani derdin ya çok seviyorum ama ben bunlara ayak uyduramıyorum Oğlum diye…
Çok haklıymışsın ben de ayak uyduramıyorum…
Büyük büyük adam olmuşlar hepsi… Bir telefon kadar yakın bir ömür kadar uzak olmuşlar çoğu…
Bir de kıskançlık binmiş üzerine…
Anlamayacaklar ve nedense ben bu ömrü kimseye bir şey anlatacak kadar uzun görmüyorum senden sonra…
Şimdi baba bu kadar uzatıp, ne senin ölümünü bir trajediye dönüştürmek isterim ne de kendimle olan yüzleşmem de senin ölümünden yararlanmak isterim…
Ben denizlere gitmek istiyorum, arkamda mavi köpükler bırakarak görmediğim yerleri görmek, yeni şarkılar yazmak istiyorum…
En son balığa çıkışımızdaki gibi, senin mercanları çekerken, Mercanlar Mercanlar ah o mercanlar diye söylediğin şarkı hala kulaklarım da ama ;artık ben gözü olan hiçbir varlığı da avlamak istemiyorum, balığı çekiyorsun sana melül melül bakıyor beni bırak gideyim diyor sanki…
Ondan da zevk almıyorum…
Bu arada modern ve çağdaş Antalyada senin içinde uhte kalan herşeyi yaptım…
Kent Tarihi Arşivlerinde demişsin ya Bu memleket kendi bağrından çıkardığı sanatçıların kıymetini bilmez diye…
Ben senin içinde kalan her şeyi yaptım baba…
Şimdi şöyle bir bakıyorum ve sana tekrar tekrar teşekkür ediyorum…
Zaten kıymet bilinse sanatçı olunmaz ki bu dünyada :))
Şahsına münhasır yaşamınla bana örnek olduğun kadar diğer dünyaya terk edişinle de bana çok şey öğrettin…
Sana çok teşekkür ederim…
Seni özlüyorum…
İnan bana çok acı çektim…
Ve senin de dedemle olan ilişkinde yaşadıkların için; aşağıda yazacağım ve beraber okuduğumuz o Nazım şiirini tekrar anımsayarak, senin aslında ölmediğini hatta hoş bir seda bırakabilen kimsenin de aslında ölmeyeceğinin de altını tekrar çizerek,Nazım Hikmet’in bu güzel dizeleriyle ikinci doğaya tekrar devretme yıldönümünü kutlamak isterim...
“Ne Ölmüş babamdan geri ne de doğacak çocuğumdan ileriyim….”
İkinci Doğum Yıldönümün Kutlu Olsun Baba…
7 Şubat Doğum Gününde görüşmek üzere….