Bazı gecelerin sabahında başka bir yalnızlık çöküyor üzerime, kalkınca hemen gidip kahve suyu koyuyorum, kahveyi önce kokluyor, sonra suyun kaynamasını bekliyorum, su fokurdamaya başladığında içime çok garip bir sevinç düşüyor, kaynadı kaynadı diyorum, buharlar çıkıyor önce, bakıyorum suya, sonra biraz kahve koyuyorum kupaya, üzerine su, işte o an varya, su ile kahvenin kavuşma anı, daha da güzel bir koku çıkıyor ortaya, kahve büyük bir özlemle suya, su büyük bir özlemle kahveye kavuşuyor, çay kaşığı arıyorum daha da iyi karışsınlar diye ,bazı sabahlar bulamıyorum, bulaşık makinesini açıyorum, kaç gündür burdasınız diyorum kaç gündür, tertemiz çatallar, bıçaklar, kaşıklar, sizi kaç gün önce yıkamıştım, ama çekmeceye kaldırmayı unutmuşum, çekmecede kalan temiz bir bıçağın arka tarafıyla kahveyi karıştırıyorum, böyle garip bir şey, kahveden bir yudum alıyorum ve tüm dünya değişiyor bir anda, tüm yalnızlıklarım, tüm özlediklerim, tüm acılarım, tüm sevinçlerim, işte o ilk yudum varya hepsi orada çözülüyor, sonra kupayı ellerimle sarıyorum, kahve bana ilginç bir şevkat veriyor, avuçlarımdaki sıcaklıkla çocukluğuma dönüyorum, Annanem geliyor her sabah aklıma, 1990 nın 10 temmuzunda ölmüştü hatırlıyorum, herkesten önce kalkardı evde, çayı koyardı, o çaydan böyle bir demlenme sesi çıkardı, böyle fışşşş diye, mutfak kapısının camı çayın demlenme buharından buğulanırdı, oh böyle sıcacık olurdu mutfak, lor peyniri, yeşil biber aman yarabbi aman yarabbi, o kokular o lezzet nerede şimdi...Özledim be Annanem...Sen kız torun beklerken, ben erkek olarak doğdum, Babama al oğlun oldu deyip de sonradan beni en çok sevdiğin zamanları özledim, neyse duygulandım şu an, iki damla da yaş süzüldü yanaklarımdan, dudağımın kenarına indi, içtim o gözyaşlarını, tuzluymuş güzelmiş bu damlalar, ne garip, insan gözyaşını tadar mı ben tatttım şimdi gayet güzelmiş, bira daha ağlasam mı acaba...
Nereden nereye geldi konu, kahveden girdik Annanemden çıktık, haydi devam edelim...
Devam edelim anasının karnından herşeyi bilerek doğan insanlara devam edelim haydi...
Sahi nasıl bir dünya olduk bizler, herkes herşeyi ne kadar iyi biliyor ve herkes kendinden ne kadar emin değil mi?
Jazz ve blues partilerinin ardından bir meyhane köşesinde Kimseye etmem şikayet şarkısına hasret insanlar için devam edelim yazmaya, entellektüel akşamların sonundaki kocaman yalnızlıklar için devam edelim bu yazıya, giydiği elbisenin yakışması için spor yapanlar için devam edelim, mahalle maçlarında taşları üst üste koyup çift kale maç yaptığımız zamanlar için devam edelim, doğa sevicilerinin doğada olma aşkı için devam edelim değil mi, doğadayız deyip de evine geldiği zaman duşakabindeki su lekesini silmeye çalışanlar için devam edelim...
Bir zamanlar tozun bile bir anlamı vardı, toz güzel bir şeydi, bir yer tozlanacak ki biz temizleyecektik, değerli bir şeydi toz, şimdi o tozu bazı sahafların arka odalarındaki kitaplarda buluyorum....
Tozlanmak, her yer toz diyebilmek...
Tozun bile kıymetini bilemedik bizler, iç mimarinin sadece lüks dizaynı olarak adlandırıldığı zamanlara geldik...
Dokunuyoruz herşey tertemiz herşey istediğimiz gibi...
Bu kadar mükemmellik rahatsız ediyor insanı...Herşey ne kadar da olması gerektiği gibi değil mi...
Yapamıyorum öyle evlerde, bana böyle bir sıkıntı geliyor, aspiratörü çekiyorsun ışık yanıyor mesela, uyuz oluyorum, Aspiratörle ışığın ne alakası var kardeşim diyorum, hani Annanemin çaydanlığı nerede, altı emaye üstü seramik çaydanlık, nerede o çaydanlık nereye kaldırdınız ?
Konuyu yine dağıttım dostlarım, dedim ya nereden girdik nereden çıktık yazı da, ne yapalım bu yazı da böyle oluversin, özür dilerim...
Mesela bazı sabahlar koktukta uyandığım sabahlar, Ferdi Özbeğen elli kere dönmüş Youtube da, yalnız kimsesiz sabahlar, Vefa arıyorum diyor Üstad Özbeğen, hani bazı sabahlar İbrahim Ferrer söylüyor, hani bazı sabahlar Erkin Koray söylüyor, İnannnnn senden başka kimse yok içimde...
Hani işte o sabahlar, Bisikletimi dört kat aşağıya indirip binmeye üşendiğim zamanlar...Çalınmasın diye evime çıkardığım bisikletim...10 taksitle alıp son iki taksidini zorlanarak ödediğim bisikletim..
Çalıverirler valla acımazlar... Ne yapar bensiz o...
Eskiden pinokyom varken böyle kaygılar da yoktu...
Çok değişti dostlarım herşey çok değişti...
Sadece yalnızlık değişmedi...Yalnızlık öyle duruyor, kimsenin bilmediği kimsenin anlamadığı asil ve dik kafalı bir fotoğrafın eskitilmiş çerçevesi gibi duruyor...
Yalnızlık dostlarım yalnızlık...
İnanın bunun için ben bir şey yapmadım...
Benim hiç bir suçum yok...