Hatırlıyorum hem de çok iyi hatırlıyorum; ya dört ya beş yaşındaydım babam Alanya'da İmamım Yeri diye bir işletmede sahne alıyordu, Levent Yüksel de babama bas gitar çalıyordu. İncecik bir adamdı babam, sahne öncesi herkesten fazla heyecanlanırdı.
Bizim kaldığımız otel odası biraz daha büyüktü sadece, Muaffak Abi diye bir sanatçı daha vardı, sanıyorum Muaffak Abiden önce de bir bayan sanatçı üvertür olarak sahne alıyordu. En son da babam çıkıyordu sahneye.Muaffak abinin en popüler şarkısı Yıldırım Gürses'in Eller Eller şarkısıydı...Ben bu şarkı başladığında hemen heyecanlanırdım çok güzeldi şarkı, kim bilir nerelerde şimdi Muaffak Abi...Öldü mü kaldı mı ?
Böyle mekanda kırmızı perdeler vardı. Kırmızı perdelerin arkası kulisti, kuliste kullanılmayan ses sistemleri hoporlörler vardı. Üstüste koyulmuştu hepsi. Ama kırmızı perdenin önü yani sahne ve sizin sanatçıyı dinlemeye geldiğiniz yer binbir titizlikle dokunmuş bir kilim misali hazırlanmış masalardan, masaların üzeriyse gayet simetrik bir şekilde konulmuş tabak,bardak çatal bıçak dörtlemesinden oluşurdu.
Ne muhteşem bir kombinasyondu bu...
Bir de masa örtüsünü köşelere tutturmaya yarayan benim oynamayı çok sevdiğim, hatta hepsini bir şekilde çıkarıp cebime attığım plastik masa kıskaçlarını hatırlıyorum.
Ertesi gün ben bunlardan ev yapmaya falan çalışırdım...Oynardım onları biriktirip...
Sonra Babam çıkardı sahneye, insanlar müzik dinlemeye gelirdi o zamanlar,sonradan anladım o insanların kıymetini... O simetrik masalarda çatal ve bıçak sesinin sanatçıyı rahatsız edebileceğini düşünen naif insanlar...
Sanırım müzisyen çok daha değerliydi o zamanlar, müşterinin istek şarkılarını söyleyip bir güruhu eğlendirmekten çok daha başka birşeydi müzik ve müzisyen...
Mesela hatırlıyorum kimsenin ne içtiğine dikkat edilmezdi, koskocaman ve en pahalısından içki şişesini sokmazdı kimse kimsenin gözüne...
Bütçesine göre harcardı herkes, kimseye özel muamele yapılmazdı... Değişikti o zamanlar...
Sabah kalkınca Levent Yükselin odasından sesler gelirdi...Bas gitar sesleri bong beng dong bong...
Galip Abiyi severdim bir de, hala müziktedir Galip Abi çok iyi bateri çalar Antalyada yaşar...Levent Yükselle ikisi az elimden tutup gezdirmediler beni.
Dedimya farklıydı o zamanlar, şarkılarda başkaydı gerçi o zamanlar meşhur olan şarkıları şimdilerde remix, mix ,feat adı altında tekrar sunuyorlar bizlere, birileri çıkıyor bu şarkıları modern çağın eğlence mekanlarına bir şekilde taşıyor. Ruhu alınıyor belki şarkıların,mekanikleşiyor ama öyle ya da böyle hala iş yapıyor bu şarkılar...
Dünyanın en dürüst adamına sürekli ihanet edilmezdi bu şarkılarda ,erkek sürekli arkadan vurulmaz, herşeyin suçlusu karşı cinsmiş gibi gösterilmezdi. Bir naiflik vardı şarkılarda karşı cinsi aşağılamak yerine yücelten şarkılardı bunlar,çok canı yandıysa aşığın mevlaya havale eder geçerdi. Yok öyle sen şusun ben buyum, sen kendini ne zannettin kızım ya da oğlum, intikamın acı olur kapımda yatacaksın da ben cama bile çıkmayacağım gibi şeyler yoktu şarkılarda.
Babam programı bitirir odasına çekilirdi, sonra kapı tıklar zarfın içinde babamın yövmiyesi gelirdi odaya. İşte bize şarkılarıyla bakan babamın yövmiyesi ellerindeydi,ne de güzel gezdirirdi bizi, Alanyanın tarihi yerlerine götürürdü, Kızıl Kuleye çıkıp oradan aşağıya taş atmıştım bir kere, damla taş mağarasına gitmiştik bir seferde...
O zamanlar bir daha geri gelmez sanıyorum. Müziğin Altın çağları, şarkıcıların müzisyenlerin en mutlu zamanları...
Şimdi ne zaman sahne öncesi bir kulise girsem, dev aynalı parlak ışıklı modern kulislerden çok o çocukluğumun geçtiği kulisleri özlerim. O eski kulis kokusunu özlerim, babam da derdi ara ara sen kulislerde büyüdün diye...Şimdi anlıyorum ne demek istediğini...
Galiba moderleşlektikçe birşeyler ruhlarımızı daha çok özler hale geleceğiz...
Ben yine erken başladım özlemeye...
Hasretim hala o günlere...