Modern çağı derinlemesine incelediğimiz zaman müziğin de ticari bir kullanım olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Çağlar boyunca bir çok toplumun ve medeniyetin birikimli olarak katkı koyup ürettiği bir çok dinamik, modern çağ insanının kendini ifade etme biçimlerine dönüşüyor artık.
Peki kendimizi dinlediğimiz müzikle ifade etmeye çalışırken acaba dinlediğimiz müziğin kökenini, ne için yapıldığını, neyi temsil ettiğini araştırıyor muyuz ?
Yoksa kulaktan dolma bir kitle psikolojisiyle bu müziği şu tür insanlar dinler ve bu tür insanların olduğu mekanlar belirli bir üst tabakanın gidebildiği yerlerdir, bu sadece üst tabaka insanların anladığı bir müzik dalıdır deyip kendimizi mi ötekileştiriyoruz ?
Bu soruları sorduğum zaman, karşıma caz müzik çıkıyor…
Gerçekten caz müzik dinlemeyi çok severim, bana içinde hüzün bulutu dolaşan bir özgürlüğü çağrıştırır, bana ezilen insanların yoksul insanların müzikle beraber nasıl hayata tutunduğunu çağrıştırır,bana Amerikaya köle olarak getirilen ve enstrümanlarını yanlarına almalarına izin verilen siyahi insanların nasıl köleleştirildiğini, nasıl karın tokluğuna çalıştırılıp onlara verilen emiri yerine getirmediklerinde ellerinin ayaklarının nasıl kesildiğini,çocuklarının nasıl öldürüldüğünü anlatır caz müzik…
Müzikten başka tutunacak dalları kalmayan ve ısrarla Afrikadan getiridikleri kültürlerini yaşatma çabasının adıdır benim için Caz müzik…
Kendi içerisinde şekillenip kollara ayrılan, herkesin üzerine bir şey katıp zenginleştirdiği bir isyan müziğinin ta kendisidir…
Yoksa Caz müzik dinliyorum çünkü entelektüelim, çünkü ben üst sınıf insanıyım, şu mekana gittim ve Fransız şarabı eşliğinde havyarımı yerken bir de caz müzik çalıyordu dediğimiz zaman ve cazı sadece üst bir sınıfın hizmetkarı yaptığımız zaman aslında cazın ruhunu anlamayıp sadece kapitalist sistem içerisinde ürün tüketen biri olmaktan ileriye götürmez bizi caz müzik…
Caz müzik dinlemek için lüks mekanlarda müzik arayışımız bir kenarda duradursun şimdi gelin Afrikadan getirilen kölelerin yaşadıklarına bakalım;
Amerikayı ilk keşfettiğinde Cristof Colomb İspanyol kraliçesine yazdığı bu mektupta şu satırlara yer verir;
‘ Yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.
Kristof Colomb’un İspanyol Kraliçesine yazdığı mektup ta dikkatimi çeken en önemli ayrıntı tatlı ve kibar insanlar olmuştur…
Buradan şu anlam çıkıyor aslında, iyi niyetli insanlar…Kirlenmemiş ve hiç bir şeyden haberi olmayan insanlar…
Başka bir örnek daha verelim ; Afrikadan getirilen siyahi insanların insanat bahçelerinde sergilendikleri zamanlar…
İçinizi sıkmak istemem ancak bunlar gerçek ve yaşanmış olaylar…
Şimdi aşağıda göreceğiniz fotoğraflardan sonra Afrikalı insanların müziğini dinlerken bir de onların yaşadıklarını düşünerek dinleyin, şarabınızı yudumlarken bir caz restaurantında, her şeyi çok iyi bilen anlamsız kahkahaların arasında annesinin gözü önünde katledilen zenci çocukları düşünün mesela, esmer bir insanla Kunte Kinte diye dalga geçerken Alex Hooter’ın Kökler romanını düşünün mesela…
Kendi özgürlüklerini geri kazanırken tüm dünyanın ayakta alkışladığı bir müzik akımını yaratan insanların acılarını bulmaya çalışın Caz’da…
Gözlerinizi kapatın zaten her notası sizi oralara götürecektir…
Gözlerinizi kapatın köleliğin insanoğlunun yüz karası olduğunu bir kez daha hatırlayın…
Cazı bir de böyle dinleyin…
Bir isyanın adıdır caz…
Bir özgürlük mücadelesinin tacıdır caz…
Özgürlüğe ve eşitliğe giden bir yaşam tarzının adıdır Caz…