Eskiden Bizimkiler dizisi vardı...
Pazar günlerini iple çekerdik bu dizi için...
Bizimkiler başlasa da izlesek...
Tüm aile ekran başında olurduk...
Sabri Bey vardı dizi de , Yavuz Bey vardı elinde horozuyla, Baykuş Cemal, Tak Tak Sedat ve sayamadığım daha nicesi...
O zamanlar diziler insanlara bir şey öğretirdi, yaşamaya dair, insanlığa dair bir şeyler, umuda dair, sevgiye dair bir şeyler söylerdi...
Dizi bittiği zaman hepimizde neşeyle karışık bir hüzün olurdu, bir daha ki hafta ne olacak diye merak ederdik...
Zamanımız Tv başında geçerken zaman boşa geçmez bize mutlaka bir şey öğretirdi...
Kimse kimseye kötülük etmezdi, kimse kimseye komplo kurmaz, kimse kimseyi öldürmezdi, kimse başkasının hayatını kıskanmaz, kimse yanına üç beş kişi alıp mafyacılık oynamaz, zenginlik ve züppelik pohpohlanmaz, herkes temelinde sevgi olan bir yaşamın içerisinde kendince akıp giderdi...
Çokça televizyon, dizi izleyen birisi değilim ancak misafirliklerde denk geliyorum...
Geçenlerde denk geldim bir diziye, bakıyorum oyunculara, bu ülkenin sanat diye adlandırılan bir çok filmimde de oynamışlar, sonra dizinin senaryosuna bakıyorum...
İçim sıkılıyor...
Birbirini dövenler, kaçıranlar, eli silahlı bir sürü adam, başkasını kandırmaya çalışan başkalarının hayatlarına göz dikmiş bir sürü insan...
Konular hep bunun üzerine...
Kısır bir döngü içerisinde devam ediyor çoğu...
Sonra bunların sürelerine bakıyorum, iki saat bazen üç saat...
Hiç düşünmüyorlar mı diyorum; hayatta ki en kıymetli şey insanın zamanıdır...
Çünkü para kaybedersiniz, yerine koyarsınız, ev kaybedersiniz alırsınız, ancak zamanı satın alamazsınız, o zamanı ne kadar iyi değerlendirirseniz, o zaman siz de kalır ve kaybolmaz diyorum...
Şimdi diyorum bunun başında üç saat oturdum ve peki bana ne kattı ?
Bir dahaki hafta kim kimi kandıracak, kim kimi öldürecek, kim kime hangi oyunu çevirecek, kim nerde nasıl parayı bulacak, zengin rolündeki adam daha da nasıl zenginleşecek, fakire biçilen yazgı senarist tarafından ne şekilde işlenip bir gün o da zengin olacak...
Hangi aşık nerede yeni aşk bulacak, kim kimi ne için terk edecek, en güvendiği insan onu nasıl arkadan vuracak...
Tamamen zaman kaybı...
Kitap okuma yüzdesinde dünyada 286. Sıradayız...
Kitabı ihtiyaç olarak gören sıralamada 96. Sıradayız...
Yani ne katıyor topluma bu mantık diyorum...
Sonra düşünüyorum, bu zihniyette haklı, napsınlar, toplum bunu istiyor...
Sanıyorum acılardan beslenen bir toplumuz, dram bizim bir yerlerimizde var ki, böyle konusu hiç değişmeyen şeylerin reytingi tavan yapıyor ve bu da sektöre dönüşüyor...
O zaman nasıl sanattan bahsedeceğiz, nasıl insanların düşünmesini sağlayacak, sevgi tohumları ekecek ürünleri ortaya nasıl koyacağız...
Sanatçı diye tabir edilen ya da kendini üst düzey oyuncu olarak gören insanlar seçici olamıyorsa, sen ne yapabilirsin ki diyorum...
Sonra eskiye dönüyorum...
Eskiden ne güzeldi diyorum yine...
O eski diziler bizi öyle güzel eğitmiş ki...
Bizimkiler, Deve Kuşu Kabare daha niceleri...
Özlüyorum...
Dizi gördüm mü değiştiriyorum kanalı, Ruhum sıkılıyor izleyemiyorum, hele ki konusu böyle olan dizileri...
Gördüğümde anlıyorum, bu böyle yapacak, o onu dövecek, bir diğeri diğerini kesecek, öbür kü onun arkasından şunu çevirecek, sonra bunlar da topluma yön veren insanlar olarak paraya doymayacak, entellektüel olarak herşeyi herkesten iyi bilecek...
Model alarak öğrenme diye bir şey var toplumda, insanlar bu karakterleri örnek alıyor...
Bizler nasıl örnek aldıysak Bizimkiler dizisindeki iyi niyeti, şimdikiler de bunları model alıyor...
Toplumda bir güvensizlik bir travma oluşuyor...
Tabiiki de hepsini kastetmiyorum, benim de oyunculuğuna değer verdiğim bir çok dostum, arkadaşım, abim var dizilerde oynayan, ancak genel bir profil çizecek olursak bu yönde ilerliyoruz...
Sonra şaşırmayalım hiç...
Yaşadığımız toplumda bu karakterlerin aynılarını görünce...
Seçici olmak da fayda var
Bazen Ruhum sıkılıyor...
İyi zamanlar...
--