Özellikle kendiminde çok sık karşılaştığı bir durumdur bu;
Ne zaman bir konuya girsem, ya da ne zaman bir şarkıyı bestelemek için başlasam ya da konuya farklı bir bakış açısı getirsem...
Şu sözle irkilir kulaklarım...
“Sen de çok duygusalsın”
Hatta çocukluğumdan beri bununla da kalmaz devam edilir konuya...
Bu kadar duygusal olma...
Sonraları merak ettim, acaba ben de gerçekten bir sorun mu var diye...
Bir gün sabaha kadar “Duygu “ kelimesinin etimolojik olarak köklerini inceledim...
İlginizi çeker mi bilmiyorum ama; bu konuda bir kaç önemli noktaya ulaştığımı sanıyor ve edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum;
Ahmet Vefik Paşa’nın 1876 yılına ait Lehce-i Osmani eserinde ;
Duygu kelimesi şu kelimelerle karşılık buluyor;
Mesmuat,Malümat, Haber , His , İdrak...
Sonrasında bu kelimelerin peşine düştüm;
Mesmuat kelimesinin anlamı; işitilen, duyulan anlamına geliyor...
Malumat kelimesinin ise ,bilgi edinmek ve bir konuda bilgisi olan anlamına geldiğini öğrendim...
His kelimesinin ise duymak ve duyum kelimeleriyle aynı anlama geldiğini gördüm...
İdrak kelimesinin ise, akıl erdirme,anlayış, kavrayış ,olduğunu aynı zamanda bir olguya erişme, kavuşma ya da ulaşma anlamlarına geldiğini gördüm...
Elbette bunlarla yetinmeyip;
Duygu kelimesinin özüne inerek Duymak eylemini inceledim;
Duymak eylemi; önceleri beş duyu organının yerine getirdiği eylemler olarak karşımıza çıksa da ,fiilin bunların dışında bir anlamının daha olduğunu keşfettim...
“Duymak “eylemi şöyle geçiyordu;
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak, sezmek, fark etmek ve hissetmek...
Sonrasında ilk başta rastladığım tanımlarla sonradan elde ettiğim tanımları karşılaştırdım...
Mesmuat, Malumat, His, İdrak olarak açıklanan duygu; karşıma yine bilgi almak, öğrenmek, fark etmek ve hissetmek gibi terimlerle geliyordu.
Yani ortak nokta öğrenmekti...
Daha sonra duygusallığı negatif bir özellik gibi gören zihniyetin konudan ne kadar uzak olduğunu fark ettim...
Buradan dünyanın haline geldim...
Eğer insanlar gerçekten duygusal olsaydı, gerçekten bazı şeyleri kalplerinde duyabilselerdi, dünyanın çok daha güzel olacağını düşündüm...
Mesela;
Rüzgarın sesini, denizin dili dalgaların şarkılarını, kuşların cıvıltılarını, eski bir şarkının izlerini, uzaktaki loş bir tavernanın ışığını, eski bir dost sesini, bir çocuk ağlamasını, yoldan geçen kahırlı bir sarhoşu, bir kedinin miyavlamasını, bir süpürgenin sesini, bir silüeti, günün doğuşunu, çocukluğunun şarkılarını, bir dostun gözündeki vefayı...
Evet ne kadar para etmese de bunlar...
Duygusal kalmak bence en iyisi...
Duygusalım ve kendimi hiç eksik hissetmiyorum...
O yüzden kendinizi kötü hissedip de, sakın tedaviye ihtiyacı olan bir hasta gibi görmeyin...
Bence size çok duygusalsın diyenler, biraz daha hayatın ve kendilerinin ve kelimelerin derinliklerine insinler...
Ancak o zaman bu tür terimleri sizlere bir olumsuzluk cümlesi olarak kurarken;
aslında size iltifat ettiklerini farkedebilirler...
Bu yüzden sadece teşekkür edin...