Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, ne yaptığımız hataların ne de kırdıklarımızın,yanlışlarımızın farkına varabiliyoruz. Ben hatalıyım benden dolayı diyebilmek,kendimizle yüzleşip doğru bir şekilde derinleşmek artık çok zor bu dünyada, beylik cümleler arkasına ya da anlık merhemler olarak bizlere sunulan sözlerin ve yazarların arkasına sığınıp günü kurtarmak daha basit geliyor bize. Aslında bir o kadar daha da körleşiyoruz kendimizden kaçarak. Yaşadığımız dünya durmadan alternatif üretiyor bize, nasıl ki aldığımız bir materyalin iki hafta sonra bir üst modeli çıkıyor ve sahip olduğumuza ya da kendi öz emeğimizle kazandıklarımıza karşı bir sıkılganlıkla yaklaşıyoruz, malesef ki ilişkilerimizde de durum böyle. O olmadı yenisi, o da olmadı başkası, zaten şu şöyleydi, zaten bu böyleydi deyip anestezi ediyoruz gerçek acılarımızı. Peki ya gerçeğe ne oluyor ? Gerçek dediğim, hani o kendimize itiraf ettiğimizde o iki akciğer arasında sıkışıp kalan, yüzümüzü ellerimizi ateş basarcasına dağlayan gerçek ne olacak... Hemen söyliyim, o gerçekle yüzleşmedikçe o gerçekle derinleşmedikçe hayatımızda ne yaparsak yapalım hayatımıza kimi sokarsak sokalım o gerçek peşimizden gelecek. Öncelikle ilk kendimize karşı kullanmamız gereken vicdan terazisini şaşırıp kendimize zulm etmeye başladığımız an aslında bizimle beraber olan bizim doğamızda olan herşeye zulm etmeye başlıyoruz. O düzeyde bile kalbimiz fısıldıyor birşeyleri, bak yanlış yapıyorsun diyor ancak daha bir kolay geliyor yüzleşmek yerine anlık uyuşmaların peşinden gitmek. O yüzden ki insan önce kendisiyle yüzleşmeli, biliyorum en zor olan da bu, herşeyin bu kadar hızlı değiştiği, hergün yeni yolların yeni yaklaşımların yeni statülerin belirdiği şu girdapta insan nasıl bunlardan fırsat bulup ta kendisiyle yüzleşecek. Bir takım menfaat dengelerinden kurgulanan ilişkiler,gruplar,oluşumlar yumağının düğümü nasıl olacak ta öz benliğimizle çelişmeyecek. Sanırım bu nokta da irade önemli bir rol oynuyor, insan kendisiyle yüzleşebilmesi için belirli bir irade sergilemek zorunda, çünkü yaşadığımız dünyada irademizi etkileyen o kadar çok uyaran var ki.. 1970 lerde başlayan insanların ne şekilde yaşayıp neler yaptığını anlatan doğadan kopuk yayıncılık anlayışı sosyal medya sayesinde en başarılı zamanlarını yaşıyor günümüzde. Durum böyleyken bize olması gerekeni sürekli pompalayan bir güruhun içerisinde kendi doğamızı da unutuveriyor bir anda kendimizi aslında bize sorsan olmak istemediğimiz zaman ve mekanlarda buluyoruz. Evet asıl bu konuda güçlü olmak gerekiyor, kendi kaleni kurup kendi kalenden kendi gerçekliğine zarar vermeyecek ya da bir başka deyişle kendi gerçekliğini anlatıp yorulmayacağın bir süreçte temellenmek gerekiyor.Yoksa çok sevdiğim bir Bukowski şiirindeki gibi 'Başkalarını çözmeye çalışırken kendimi düğümlemişim haberim olmadı' der dururuz.
Saygılarımla