Rüyalarımda en çok korktuğum şeydi eskiden Karabasan...
Yorgun ve stresli zamanların sonunda mutlaka gelirdi uykularıma, üzerimde bir ağırlık, uyanığım hissiyatı içerisinde uyanmaya çalışırken bulurdum kendimi, hadi şimdi son kez bu sefer uyanıyorum der, yine de bir türlü uyanamazdım... Uyanmayı başarınca da sırtımdan ellerime kadar ter boşanır, çarşafımı su içinde bulurdum...
Eskiden çok korkardım karabasandan...
Sonrasında barışmaya karar verdim Karabasanlarımla...
Karabasanlı rüyalarımın içerisinde gerçek üstü sahneler bulmaya başladım...
Adeta bir Spielberg filmi gibi..
Hatta usta yönetmene desen şu sahneleri birleştir, o bile aklına getiremezdi böyle bir gerçek üstücülüğü...
Uyurken başka bir alemin ortasında buluyordum kendimi, ancak yattığım oda ve pijamam aynı, bir tane balığın peşinden giderken, ap ayrı bir mağaranın içerisinde buluyorum kendimi, renkler o kadar can alıcı ve parlak, doğanın sunduğu her şey bir anda yüreğime doluyor, sonra bir çıkış görüyorum, ışık gelen bir delik, oradan çıkmaya çalışırken bir çocuk elini uzatıyor, beni yukarıya çekmeye çalışırken, başlıyor gülmeye, bu sırada yattığım yeri görüyorum, uyan diyorum yoksa boğulacaksın, işte o an karabasan geliyor, bir türlü uyanamıyorum...
Haydi bir iki üç şimdi uyanacağım diyorum...
Yok... Uyanamıyorum...
Bir tanesi bir yaz akşamında geldi...
Uçurtma uçuruyorum, uçurtmanın ipi birden bire sertleşip beni havaya kaldırıyor, başlıyoruz uçmaya, yanımdan martılar geçiyor, kargalar geçiyor, aa diyorum demek ki bunlar böyle uçuyormuş, ne büyük kanatları varmış bu kuşların, en sonunda Pegasus geliyor karşımdan, mitolojideki kanatlı at...
Biniyorum pütü kareli pijamamla uçan ata...
Aşağıya bakıyorum...
Sıçan adasının üzerinden geçiriyoruz...
Aşağıdaki herkes bana el sallıyor...
Daha yukarı gidelim diyorum daha da daha da yukarı...
Birden beni üzerinden atıyor, düşmeye başlıyorum...
Yine yattığım yerdeyim...
Uyan diyorum uyan...
Öleceksin uyanmazsan... İşte o sırada giriyor karabasan...Bir iki üç...Şimdi uyan... Yok uyanamıyorum...
Bir uyanıyorum, tüm vücudum kasılmış, çekilmiş...Sanırsın ham vücut ile spora başlamışım da ilk günün ağrılarını çekiyorum...
Bir müddet karabasanlardan korktuğum, ya bu gece gelirse diye endişenlendiğim zamanlardan geçtim...
Sonrasında düşündüm...
Ben bu normal süregelen hayat içerisinde, bu kadar parçayı ve soyut öğeyi bir film gibi , bir resim gibi nerede ve nasıl birleştirebilirim...
Yaşadığım genel ve geçer yaşam telaşı içerisinde , insan ömrünün monoton izdüşümlerinden nasıl kurtulabilirim...
Evet Karabasanlarla...
Sonra Karabasanlarımı yazmaya karar verdim...
Ne zaman bir Karabasan gelse, uyandıktan ilk beş dakika içerisinde hemen gördüklerimi yazıyorum... İlk beş on dakika içerisinde yazmaya başlamazsam, gördüğüm bir çok şey kayboluyor, unutuyorum...
O kadar değişik ve hayal gücümü zorlayan şeyler ortaya çıkıyor ki...
Hem gerçek, hem de değil...
Görünenin arkasındaki, görünmeyenin önündeki başka bir dünya haline geliyor Karabasanlarım...
Yazmaya başladıktan sonra, kesilmeye başladılar...
Artık çok nadir ve ara ara geliyorlar...
Geçenlerde yine bir gelir gibi oldu, bu sefer rüyanın içerisinde, evet geldi dedim, bakalım şimdi ne olacak, kalkınca ne yazacağım...
Bu sefer dedim, bu karabasanda gördüklerimden bir şarkı yazayım...
Aaa bir de baktım klasik bir rüya, pat diye uyanıverdim...
Karabasanlarımla barışmak bambaşka yerlerin, başka başka düşünme şekillerinin farklı metaforların kapısını açtı bana...
Evet bekliyorum...