Sabahları ilk aynaya baktığım an ile dışarıya çıkıp karşımdan gelen ilk insanla karşılaşma anı arasında geçen zaman galiba benimle tek başınalığım arasında geçen en derin sohbetlerin zamanı...
Yine böyle bir gün, böyle bir anda aklıma geliverdi bunlar, hemen yazıverdim;
Bir zamanlar haftasonları nerede ne oluyor diye düşünürken, hep bir şeyler kaçırıyormuşum gibi gelirdi bana,illaki mutlu bir hafta sonu geçirmenin başarısıyla , pazartesiye başlamanın çekici bir tarafı vardı nedense...
Hatta sosyal medya bu kadar aktif kullanılmıyordu o zaman, kim hafta sonu nerde ne yaptığını, ne kadar mutlu olduğunu insanların gözünün içine de sokamıyordu bu sebeple...
Düşündüm de hafta sonu ne yaptın, yılbaşında ne yaptın, şu gün ne yaptın, bugün ne yaptın sorularından uzak bir yaşamı tercih edeli çok olmuş...
Tam aksine her anımı o kadar kıymetli buluyorum ki, haftasonu ile hafta içi arasında pek bir fark bulamıyorum...
Mutfak çok değerli bir hal almaya başlamış zaman geçtikçe, mutfakta laboratuvardaki bilim adamının heyecanını yaşıyorum, sarımsağın ateşteki kokusu başka bir haz verir, soğanın pişme sesi ayrı bir heyecan verir olmuş...
Cesaret ediyorum yeni lezzetlere, yeni karışımlar, yeni tatlar ,uçuk kaçık tabaklar icad ediyorum...
Akşamüstleri daha bir anlamlı şimdilerde, masanın karşısına kendimi oturtuyor, hurma ağacının dallarına dalıp gidiyorum.
Hayır yaşlılık ya da olgunlaşma belirtisi değil bunlar...
Tam da çocuklaşmaya işaret biliyorum...
Eskiden oyuncaklarımı dökerdim önüme, saatlerce tek başıma oynardım... Kimseye ihtiyacım olmadan ne hayaller kurardım...
Şimdi sadece oyuncaklarımın yerini kitaplarım aldı...
Yeni bir cümlenin peşinden başka bir yazara, başka bir yazarın dipnotundan bambaşka okyanuslara açılıyorum, bir bakıyorum gece yarısını geçivermiş saat...
Hala kaçta uyumam gerektiği konusuna bir türlü alışmış değilim, bunu düzene sokmam lazım biliyorum...
Gürültü ve hengameden kaçıyorum, mutluluk pozları vermek, mutluymuş gibi davranmak yerine hüznü kutsadığım zamanlar da oluyor...
Mış gibi görünmenin ne kadar saçma bir şey olduğunu anlayalı da çok olmuş, nasılsam onu yaşamayı tercih ediyorum...
Böyle davranamayan, davrananları da anlayamayan insanlardan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum...
Kısacası anlaşılma ihtiyacım da yok olmaya başlamış, anlaşılmak da zahmetli bir iş gibi geliyor bana...
Eskiden yazılarım, resimlerim beğenilince bir şey oluyormuş zannederdim, şimdi bakmıyorum bile, üşeniyorum...
Her geçen gün zamanın ne kadar kıymetli olduğunu, her saatin, her dakikanın hatta her saniyenin ne kadar değerli olduğunu daha da anlamaya başladım sanki...
Kahkahamı patlatıyorum, ağlamak mı ağlıyorum, bağırmak mı bağırıyorum...
Sevmek ki seviyorum...
Gitmek mi gidiyorum...
Bir şeyler kötü gidince ve düzelmiyorsa, kendime soruyorum, nerede ne yanlış var diye, gayret ediyorum çözmeye, elimden gelen her şeyi yaptım mı diyorum, evet yaptım...
O zaman sal gitsin diyorum diretmiyorum...
Dostlarım bir o kadar kıymetleniyor zaman geçtikçe, hepsine daha sık telefon açıyorum, daha çok görüşüyorum...
Herkesle arkadaşlık yapabiliyorum...
Şunu fark ediyorum ki, hayatın tam da içindeki insanlarla daha iyi vakit geçiriyorum...
Birbirlerine üstünlük kurmaya çalışmayan, birbirleriyle yarışmayan, birbirlerini yönetmeye çalışmayan, birbirlerine gösteriş yapmayan mutlu insanlarla arkadaşlık ediyorum...
Hüseyin Kaptanla konuşuverdik mi neşeleniyorum mesela, Şef Garson Ahmetle birbirimize halimizi hatırımızı sorduğumuz zaman mutlu oluyorum...
Git gide yazdığım şarkılar da değişiyor, bireysellikten evrensele doğru yol almaya başlamış sözlerim , seviniyorum...
Eskiden kızdığım şeyler şimdilerde bana komik gelmeye başladı, nelere ne kadar kızmışım, kalbimi beynimi neden bu kadar yormuşum diyorum...
Değiştirilecek bir şey varsa önce kendimden başlamalı insan biliyorum...
Hatta eskiden kızdığım şeylere bir teşekkür borçluyum diyorum...Eğer olmasalardı nasıl düşünülürdü bu kadar şey, nasıl yazılırdı bu kadar şarkı, bu kadar söz diyorum, hepsi iyi ki varlar diyorum...
Kısacası bazen mutluyum, bazen hüzünlü, bazen çok mutsuz, bazen çok kalabalık, bazen çok yalnız, insana has olan hangi duygu varsa kabulleniyorum... Oyun gibi geliyor bana hayat , hiç canım sıkılmıyor, mutlaka yapacak bir şey buluyorum, hiç bir şey yapamazsam, oturup yazıyorum..
Şarkı söylüyorum...
Her şey hayata dair biliyorum...
Küçüldükçe sanki özgürleşiyorum...
Sadeleştikçe zenginleşiyorum...
Herşey gelip geçecek geriye sadece anılar kalacak biliyorum...
O yüzden her anı, hakettiği gibi yaşıyorum...
Ne oldu bana anlamıyorum...
Eskiden bu kadar, eskiden bu kadar böyle değildim...
Sanırım yaşıyorum...
Saygılarımla,