Ancak şimdi fırsat bulabildim yazmaya, Antalya’dan Bodruma yaptığım yaklaşık 6.5 saat otobüs yolculuğundan sonra, hiç uyumadan Feribota binip geldim Kos’a yani İstanköye, Feribottan Pasaport kuyruğunu görünce Feribotta tanıştığım dünya tatlısı Eski Deniz Subayı Ali Abi ve Öğretmen eşi Neşe Hocayla önce bir kısa şok yaşadık, epey bir kuyruk vardı, sıraya girip arkamıza bakınca kendimizi şanslı saydık, hızlı ilerlerdi sıra ya da biz sırayı beklerken dünyayı gezmekle ilgili sohbet ettiğimizi için nasıl geçtiği anlamadık, sıcak ve gülümseyen iki Yunan Polisi vardı Pasaport kontrolünde, onlara Kalimera, Hello How Are You dedim, (Nasılsınız Merhaba) onlarda Oh My Friend Welcome dedilerArkadaşımız hoşgeldin). Kontrolden geçtikten sonra çanta aramaya geldi sıra, çantaları arayan görevli Gitarıma bakarak, içinde Kalaşnikof yok değil mi dedi, hayır içinde Sadık Ustanın yaptığı resimler var dedim, resimlere baktı çok güzel kala kala dedi...karşılıklı gülümsedik ve kontrolden de geçtim...
Kos’a ilk geldiğimde biraz şaşırdım çünkü Sakız Adasında ya da Meisdeki gibi eski iki katlı bozulmamış Yunan Mimarisi karşılamıyor sizi Limanda, daha çok betonarme ancak iki katı geçmeyen binalar var, kötü denemez ancak tercihimi sorarsanız ben eski evleri daha çok seviyorum, sahile doğru yürüdüm, Feribotla indiğiniz yeri merkez alırsanız sol tarafınızda sahil boyunca balıkçı restaurantları var, sağ tarafında ise boylu boyunca dizilmiş Cafeterya ve Bistrolar, teknelerin bağlandığı Rıhtımın üzerinde Bisiklet yolu var, burada Bisiklet çok önemli bir ulaşım aracı, gidiş ve geliş şeklinde tasarlanmış bir bisiklet yolu, daha sonra anladım ki bisiklet yolu yapılabilen her yerde yapılmış...Yavaş yavaş kiraladığım odanın yolunu tuttum, merkeze 750 metre olsa da yokuş çıkmadığım için çabuk ulaştım, hemen çantada buruşan eşyalarımı çıkarıp serdim, bir kaçını yatağın altına düzleşsin diye bıraktım, sonra küçük çantamın içine su ve hemen yaptığım sandviçleri alarak keşfe başladım, Kos merkezde Eski Agora var mutlaka gezin derim, İtalyanlar kazmış 80 lerde, herhangi bir kontrol yanda güvenlik yok, şehirle bütünleşmiş hatta insanlar bir yere giderken buranın içinden geçiyorlar biraz şaşırdım, daha sonra Kos Meydanına geçtim, gerçekten büyük bir ferahlık veriyor insana, meydanın etrafında konumlandırılmış birbirinden güzel kafeteryalar var, burada bir kahve için ve biraz dinlenin, meydana bağlanan dar sokaklar bana Kaş’ı hatırlattı, yerler taş döşenmiş, dar caddeler ve bir dünya turizm dükkanı, alış veriş yapan bir sürü turist, eserler bilindik, üzerinde Kos yazan giysiler, magnetler, dünya markalarının mağazaları ve imitasyon olduğunu düşğndüğüm ürünler, daha sonra sahile çıkın tekrar, Ada rüzgarını hissetmek için rıhtımda bir banka oturun, birbirinden güzel tekneleri seyredin, Sahili boylu boyunca yürüyüp Kos Kalesine kadar gidin, karşınızdan Yunanlı zannetiğiniz ancak ancak Türkçe konuştuklarını duyunca aaa onlar da Türkmüş dediğiniz bir sürü Vatandaşınızı görüyorsunuz, meğerse Kos’a en çok Türkiyeden turist gelirmiş, sonra bir selam götürdüm Sardelles restauranta, beni sımsıcak karşıladılar, burası deniz ürünleriyle meşhur bir restaurant, tavsiye ederim...Daha sonra yorulduğumu hisettim ve odama geri döndüm, gözümden uyku akıyordu, bir dört saat uyudum, kaltığımda saat 22.00 idi, hemen şehre indim, bira daha rıhtımda dolaştım, köşede Hot-Dog sandviş yapan birisini gördüm buradan bir sandviç aldım, Türk müsünüz dedi, evet dedim, sonra birisine seslendi, Adam yanıma geldi, Yaşar Abi, Kosluymuş ancak Türkmüş, Kosta kalan türklerden, baya sohbet ettik, bana Adadaki Türk Köyü eski adı Germen şimdiki adı Platani olan köyü görmemi orada Arabın
yerini bulmamı orada çalışan Arasla tanışmamı söyledi, Yaşar Abiyle sarılıp ayrıldık, bugün Adanın kuzeyindeki Plataniyi görmeye gidiyorum...Devamı ikinci yazımda