Hemen başlayayım yazmaya, o kadar muhteşem bir gündü benim için, zaten Bisikleti seviyorum ya ben, Sideye gitmişimdir bisikletle, Elmalı yaylasından Finikeye de inmişimdir...
Atladım bisiklete, günlüğü 2 euro bugünün parasıyla 10 Lira, öyle bir koşullamışım ki kendimi pazarlığa, az para harcayıp çok yer görmeye, adam 2 euro deyince utandım... Bir paket sigara parası...
Aldım bisikleti doğru Pilateni köyüne...
Ada ne kadar düz olsa da birden rampaların nasıl yükseldiğini anlamıyorsunuz, gerçi ben idmanlıyım bisiklete, yani hangi vitesi nerede kullanacağımı bilirim ama bisiklet sadece 4 vites...
Platene köyüne hafif rampalarla geldim...
Hatta geçmişim de...
Orada yaşayan bir Türk kızına sordum da sonra geri döndüm geçtiğim yere...
Arabın yeri aşağıda kaldı...Aras da orada dedi...Gerisin geri aşağıya...O rampa aşağıdan inmek varya...Nasıl keyifli sanki bir saat sonra ben çıkmayacağım aynı yokuşu...
Arabın yeri tam bir türk restaurantı..İmam Bayıldı, yaprak sarması, Mücver...Yani annelerimiz ne yapıyorsa orada var...Eski Türk köyü Germen...Şimdi Platani diyorlar...Yemekler çok güzeldi ve ucuz 2 euro bir yemek...Ben çok özlediğim için karışık kızartma söyledim...Ayıp olmasın sarımsaklı yoğurtla...Yanındaki ekmek müthiş...Aman yarabbi Biber, patlıcan, kabak, patates üzerine sarımsaklı yoğurt...
Sonra Arasla vedalaştık, devam tırmanmaya...
Asklepion Arkeoloji Alanı yazıyor, dik bir yokuş...
Bir an ilk defa elime alıp yürüdüm bisikleti...
Bisikletteki vites teknolojisi deyip geçmeyin, gerçekten önemli...
Baktım olmayacak, Romalıların yani İtalyanların yokuş çıkma takdiği geldi aklıma, yani bir yokuşu çaprazlama geçerek eğimi azaltıyorsunuz, ‘S’ şeklinde kavisler çizerek dik olan yokuşun eğimini zamana bölüyorsunuz, belki geç gidiyorsunuz ama hedefi tamamlıyorsunuz...
Öyle öyle geldim Asklepion Hastanesine...Kapıda sizi güler yüzlü görevliler karşılıyor...Buraya giriş ücretli...Türkiyede Arkeolog olduğumu söyledim...
İndirim yaptılar...
İnanamadım ve size Arkeolog olduğumu gösterecek kartımı göstereyim dedim...
İstemediler...
İki kademeden oluşan antik bir Hastane burası, geçmişte derdine derman bulamayanlar buraya koşarmış, iki alandan oluşuyor, içerisinde dönemlere ayrılmış iki tapınak var...
Burada bazı restorasyon örnekleri ne kadar hoşuma gitmese de bu konulara girip çok bilmiş insanların neyi bilip neyi bilmediklerini tartışmaya açarak, körü körüne batı ya da doğu hayranı olan bazı görüşlerin gölgesinde kalsın istemiyorum bu yazı...
Devam edelim...
Sonra Hipokrat Vakfını buldum Antik Hastanenin hemen altında yer alıyor...
Ne kadar güzel bir yer...
Girişte ne bir insan var ne de bilindik bir karşılama, harika bir yoldan gidiliyor, sağınız solunuz hep zakkum ağacı ve endemik bitkiler...
Sonrasında doğayla uyumlu bir Vakıf binası...
Kos Uluslarası Hipokrat Vakfı...
Müzeyi, Botanik bahçesini gezmek sadece 2 euro yani 10 lira...
Çok doğal bir merkez, Tıp ve Sağlık tarihini o kadar doğal anlatmışlar ki, siz de aslında bir doktorsunuz diyor müze...Sağlam Kafa Sağlam Vücudda bulunur diyen Mustafa Kemal
Atatürkümüzün söylemlerine benzer antik alıntılarla karşı karşıya kalıyorsunuz... Daha sonra bitkileri tanıtıyorlar bahçede, şu bitki şuna faydalı bu bitki buna faydalı şeklinde...
Eskiden kullanılan tedavi yöntemleri anlatılmış...
Tıp nereden nereye gelmiş diyorsunuz ve iyi ki doktorlar var...Pardon idealist ve dürüst doktorlar iyi ki var...Ne kadar kutsallar ne kadar değerliler...
Hipokrat yeminini inanın boşa etmiyorlar...
Eden varsa da yine Hipokrat sorsun hesabını diyorsunuz...
Daha sonra bir sallanıyorsunuz rampa aşağıya...
25 dk da yeniden Limandasınız...
Altınızda bisiklet, her yer bisiklet yolu...Kos Kalesinin öteki tarafına geçerken...Ya diyorsunuz ben burayı görmemişim daha da gidebilirmişim daha da..Daha da...
Asklepios Ağacını buluyorsunu sonda Kalenin arkasında...Son Kos depremiyle zarar gören Camiinin hemen önünde...Bir sürü insan hala...
Dünyanın her yerinden insan...
Sonra yoruluyorsunuz...Odanıza gidiyorsunuz...
Biraz dinleniyorsunuz...
Uyanınca Beyaz gömleğinizi giyiyorsunuz, kokularınızı sıkıyorsunuz, sonra Kos akşamında gün batarken dar ama ferah sokaklardan yürüyorsunuz...
Bir dosttan Caravelle Restauranta selam götürüyorsunuz...
Siz de gelirseniz İbrahim beye Onurun arkadaşıyız deyin bundan sonra...
Kosa iki gün yeter mi bilmiyorum ama bir daha gelmek isterim...
Dostlarım Yaşar Abi, Eleni Hanım, Sardelles Restaurant Katerina, Arabın yeri Aras, Caravelle İbrahim Bey... Müzedeki Dimitri Bey, Karşı Bakkal Jonathan Bey, Ev sahibim Hilmi Bey...
Hepinize teşekkürler...
Tekrar görüşmek üzere...
Sabah 06.30 Rodos yolcusu kalmasın...