İşte yine söylene söylene geliyor, biraz sonra elini cebine atacak dükkanın anahtarını arayacak, ilk önce bulamayacak sonra bulduğuna sevinecek
Ben bu adamı hiç mutlu görmedim zaten, bazen hayvanlardan kalan akciğer parçalarını önümüze fırlatır, öyle bir fırlatır ki sanki biz bu mahallenin kedisi değiliz, bu dükkanlar bu apartmanlar buraya yapılmadan önce benim dedelerim benim ninelerim gezmiyordu sanki bu mahallede...
Senin kasap dükkanından yüzyıl önce de biz burda değildik sanki...
İyi ki buna anasından babasından şu dükkan kalmış ta kalmasaydı ne yapardı bilmem, herşeye söylenir herşeye isyan eder,kalmasaydı görürdüm ben onu...
Aman bana ne,uğraşmayacağım bu sabah, ne yaparsa yapsın...
Şöyle kalkıp biraz yürüyeyim, hem biraz güneşe sırtımı verir güzelce yalanır biraz kendimi temizlerim...
Dün gece aşağı mahalledeki farenin arkasında arkadaşlarla koşturduk, nerelere giriyor hınzır fare, üç arkadaş birleştik yakalayamadık valla..
En son yıkık bir evin eski bacasından içeriye girdi, arkasından ben durur muyum, atladım bacanın içerisine,kendimi kurumun içinde buldum...
Fare mi..Sanki yer yarıldı içine girdi...
Haydi gideyim biraz yalanayım,
hem köşedeki fırıncı Ali Bey çok iyi insandır, yine sularımızı tazelemiştir,ucuz da olsa mamalarımızı dizmiştir kapısının biraz uzağına...
Ali Bey her sabah 4 te açar dükkanını, mis gibi kokular gelir dükkanından, ilk simitçiler sıraya girer en gevrek ve en tazeleri kapmak için, ilk servisi yaptıktan sonra kapıya çıkar, ahşap küçük taburesinin üzerine oturur çayını alır sigarasını içer, iyi bir insandır Ali Bey, ilk eşini kaybettikten sonra bir daha hiç evlenmemiş, bir takım elbisesi vardır Ali Beyin...
Fırında durur takımı , her cuma takımını giyer elinde çiçekler eşinin mezarına gidermiş, bir gün peşine takıldık Ali Beyin, o bizi görmüyor tabi, mezarlıkta bulduk kendimizi baktık ağlıyor, Mahmure hanım neden bırakıp gittin bu kadar erken diyerek...
İçimiz parçalandı...Gel zaman git zaman biz de Ali Beye çok alıştık...
Ali Beye bugün bir şey olsa mahallenin kedileri olarak Ali Beyi çok ararız...
Hatta bir gün kısırlaştırma çalışması yapılıyormuş, son anda Ali Bey sayesinde kurtulduk, açıverdi dükkanının kapısını doluşuverdik içeriye...
Bizi görmeden gittiler...
Şimdi bir kaç çocuğum bir kaç ta torunum varsa Ali Bey sayesindedir...
Hey kaçın...
Apartman kapısının sesinden anladım, Mahallenin şımarık çocuğu Ömer geliyor, kaçınnnnn...
Hey yeni gelenler, yaklaşmayın Ömere, her gördüğü kediye tekme atar...
Küçüklüğümden beri, hayvanlara tekme atar, herşeyi bildiğini zanneder, babası Zatı Muhterem Ferit Bey Amca altın tepsiyle sunmuş hayatı önüne, hayatında bir gün bile çalışmamış, Annesi Leman hanım hep övünür oğluyla, mahalledeki kafeteryada konken partisi düzenlemişlerdi bir kere, gittim yanlarına kadar, benim ayaklarının ucunda olduğumu fark etmediler...
Nasıl anlatıyor Ömeri, ay benim oğlan Amerikada okudu, oradan İngiltereye gönderdik, ee şimdi napıyor diye soruyorlar, hayatı anlamaya çalışıyor,babasıyla beraberler, çok bunaldı çocuk diyor...
Birden kadının birisi fark etti beni...Bir çığlık...
Ayyyy Kedi diye, bütün masa ayağa fırladı, masa devrildi...
Garsonlar üzerime koşmaya başladı, vallahi canımı zor kurtardım...
Hayır Ay Kedi diye niye bağırıyorsun...
Kediyim tabii ki de...Böyle doğmuşum ben de...
Bir de Kemal Beyle, Mithat Bey vardır mahallede, bizi ne zaman görseler, öyle bir severler ki boynumuzun altından, karnımızdan, aman efendim ne huzur ne huzur yayılırız böyle...
Mahallemizin entellektüellerindendir ikisi de, Kemal beyin saçları uzun ve at kuyruklu bir de küpe vardır kulağında, Mithat Bey ise tam tersi, tam bir muhafazakar, her ne kadar fikirleri ayrı olsa da ikisi birbiri olmadan yapamaz...
Tavla oynarlar bazen, birisi diğerini yendi mi aç bakalım koltuğunun altını der, sıkıştırıverir tavlayı...
Haydi dersini öğren de gel...
Çok severiz Kemal Bey ile Mithat beyi, zamanında siyasette ayrı kulvarlarda koşturmuşlar ama sevgiyi kardeşliği unutmamışlar, dedim ya birbirleri olmadan yapamazlar...
Bizim mahalle böyledir işte,
Biraz da kendimden bahsedeyim;
Annem beni Ciğercinin kedisi olayım diye kasaba yakın bir yerde doğurmuş, ama ben durur muyum...
Durmadım hiç, çıktım mahalleden erken yaşlarda...
Sonra öteki mahallede birine aşık oldum; uzun sürmedi aşkımız...
Biraz ayran gönüllü çıktı benim ki...
Olsun napalım, ara ara yine mahalleye geliyorum, tanıyorlar beni eş dost akraba, kediysen kopamıyorsun ki köklerinden...
Kimseye zararım yoktur, hatta faydamız vardır bizlerin...
Onun dışında kenti gezer dururum,
Belli mi olur belki bir gün sizinle de karşılaşırız...