İçimde bir heyecanla uyandım Rodosta, bakalım bugün nerelere gideceğizin dayanılmaz arzusu ve yeni göreceğim yerlerin karşı konulmaz isteğiyle...
Dünden sözleşmişler Kostas, Simon ve Mustafa Amca, sabah erkenden buluştuk, önce Rodos Kalesini ziyaret ettik, mutlaka siz de görün bu kaleyi, dış ve iç olmak üzere iki bölüm surdan oluşuyor kale...
Dış surları geçtikten sonra Kalenin iç bölümüne geçiyorsunuz, burada bir müze var, Rodos Şövalyelerinden kalma eserler ve Rodosun arkelojik değerleri sergileniyor...
Daha sonra Kalifera’ya geçtik, burada Antonie Queen gilm çevirmiş zamanında Navaronun Silahları filmin ismi...
Kalifera İtalyan mimarisinin estetik anlayışını adım adım hissedebileceğiniz bir yer, geniş bir avlu ve havuz karşılıyor sizi önce ferahlıyorsunuz, daha sonra iç bölüme geçiyorsunuz, iç bölümde harika bir plaj var, burada eskiden şifalı bir su çıkarmış, mineral değerleri çok yüksek olduğu için herkes bu sudan içmeye gelirmiş, şimdi plaj ve restaurant olarak hizmet veriyor, mutlaka görün derim...
Buradan sonra Adanın batısına doğru Lindos’a hareket ettik, Lindos son derece turistik bir yer, Lindos Kalesine gitmek için sizi bekleyen eşekler var aşağıda, tıklım tıklım insan dolu...
Lindos’un dar sokaklarında zor yürüyorsunuz, herşey olduğu gibi korunmuş, eski Lindos evlerine hiç dokunulmamış, Lindos’a gelmeden önce harika bir koy var, tektonik hareketlerden dolayı kara plakaları çökünce oluşan bir koy burası, mavi, yeşil ve turkuazın dansı muhteşem...
Lindostan hareket ederek Adanın batısına doğru devam ettik, yolda Angelos köyünü gördük, Angelos köyünde küçük ve müstakil evler var tıpkı bizim iç köylere benziyor, bir sürü kedi evlerin pencerisinde huzurlu ve umarsız uyuyorlar...
Buradan sonra Hinnari,Apolakiakiki, Sienna köylerini ve Rodosun en yüksek dağı olan Attaviros dağını gördük,Halki Adası buradan net bir şekilde görülebiliyor...
Adanın orta batı kesiminde İalissos köyü var, burada Maria hanımın sahibi olduğu restauranta uğradık, menü oldukça zengindi....
Mustafa Amcanın Rodostan aldığı minik karidesler, Yunan Salatası, Bakla, Yaprak Sarması ve Sokar balığından oluşan menüyü afiyetle yedik ve devam ettik...
Buradan öyle bir yere geldik ki...
Bu bölgeye Profitios İlias bölgesi deniyor, bir tepenin üzerinde yer alıyor, burada eski bir İtalya Komutanının köşkü var, şu anda restaurant olarak kullanılıyor...
Rhodosun en hakim tepelerinden bir tanesi, gerçekten iyi korunmuş ve içinde eski fotoğrafların sergilendiği bir bölüm de var, burada Rodosun eski günlerine yolculuk edebiliyorsunuz...
Burada kahvemizi içtikten sonra yolumuzun üstündeki Eleuso köyüne uğradık burada da görülmeye değer bir İtalyan Hastanesi var, eskiden senatoryum olarak kullanılırmış, nefes darlığı çeken hastalar buraya tedavi için gelirlermiş, hastane görülmeye değer ancak restorasyona ihtiyacı var, herşey yerli yerinde duruyor...
Yolculuğumuz Flarimus tepesine doğru devam ediyor....
Flarimus bir Akropol, Hz.İsanın çarmıha gerilme süreci Azap yolu denilen alanda 14 canlandırma ile resmedilmiş, ayrıca burada her yer Tavus Kuşu ile dolu, eski bir tarih öğretmeni olan Mikail Bey bana detaylarını anlattı ayrıca burada bir de Antik Kent bulunuyor, eskiden İtalyanlar kazmış burayı şu an herhangi bir çalışma olmadığını öğrendim...
Artık hava akşam olmaya başlamıştı ve eve döndük, Costas,Simon ve Mustafa amca ile biraz balkonda oturup gitar çaldık...
Yarın Meis Feribotuna yetişmem için erken kalkmam gerekiyordu...
Costas ve Simon abiyle vedalaştık...
Sabah Simon abi geldi beni aldı ve Feribota bıraktı...
Onlara çok teşekkür ettim...
2,5 günde Rodos bu kadar güzel ve ayrıntılı gezilebilirdi...
Rıhtımdan uzaklaşırken Rodosa son bir kez baktım...
Ne kadar çok anı kalmıştı geride ve kafamda ne kadar çok bilgi...
Eğer biraz merakınız varsa tarihe ve doğaya mutlaka Rodos’a gidin derim...
Sevgilerimle