Yazıma birazcıkta öğrendiğim Yunancamla başlayayım bu sefer...
Eferistapoli...
Çok teşekkür ederim...
Yaklaşık iki saat süren bir Feribot yolculuğundan sonda Rodos’a ulaştım, Rodos’ a girerken büyüklüğü karşısında önce biraz şaşıracaksınız, Feribottan bakınca burası bir ada değil sanki anakayaya bağlı bir şehir gibi görünüyor gözünüze...
Sürekli inip kalkan uçaklar, yanınızdan gelip geçen koca koca gemiler, ilk defa büyük bir adaya geldiğimi hissetim o anda...
Feribottan görünen Rodos Kalesi tüm ihtişamıyla sizi karşılıyor ve bir an önce kaleye ulaşıp gezmek istiyorsunuz...
Feribot dediğim şey aslında koskocaman bir gemi, Feribottan inerken anladım ki, az kişi olduğumuzu düşünerek bindiğim gemiden inerken, yüklenmiş Tır, Kamyon ve yüzlerce insanı görünce anladım ki yalnız değilmişim...
Zamanında Rodosta kalan bir dostumuz yaşıyor burada, benim de Antalyadan çok sevdiğim dostlarım Hüseyin Kaptanın ve uzun yıllar Zerdalilik mahallesinde komşuluk ettiğimiz Fatoş Ablanın Amcaları Mustafa Amca...
Kalmış o Rodosta dönmemiş, aile kurmuş burada toruna torbaya karışmış...
Geldi beni aldı Limandan...Mustafa Amca balıkçılık yapıyor, en güzel ve en taze balıkları bulup yıllardır oluşturduğu müşterilerine götürüyor...
Onur dedi balığın çoğunu sattım ama, eve giderken son bir yere uğrayıp balık verelim mi...
Verelim dedim Mustafa Amca, canıma minnet...
Son kalan balıkları da sattıktan sonra, Mustafa Amcanın Damadının 30 yıldır işlettiği Philip Bar Cafeteryaya geçtik, burası bir Türk Köyü olan Miksede bulunuyor burası Rodos Merkeze 4 km...
Hemen kızları, gelinleri, damatları, torunları beni karşıladılar...Taptaze Sokar balıklarını bizim buğulama dediğimiz şekliyle, patates, soğan, havuçla yapmışlar, aynı zamanda yanında Peynirli Yunan Salatası, ayrıca soğan buğulamadan yapılan bir meze ile hep beraber afiyetle yedik...
Eminim ki Sokar balığını hiç böyle lezzetli bir şekilde yememiştim...
Kos’da geç yattığım ve yolculuktan olacak ki yemekten sonra üzerime bir rehavet çöktü...
Mustafa Amca hemen yorgun olduğumu anladı ve eve geçtik...
Evde iki saat uyudum...
Ağaçlar içinde, kuş sesleri arasında, duvardaki denizci resimlerini seyrederken dalıp gitmişim...
Sonra Pame Pame yani hadi hadi diyerek Mustafa Amca geldi...
Atladık arabaya doğru Pastila Köyüne...
Burada bizi Kosta karşıladı...
Kosta Abinin burada harika bir yeri var, Yunan Müzikleri eşliğinde Yunan, İtalyan, Fransız mutfağından ürünleri bulabilirsiniz...
Costa abi eski bir marangoz Epavlis Restautantı elleriyle işlemiş, her yer bir marangozluk eseri ve tertemiz...
Burada sohbet ettikten sonra gece tekrar Rodos merkeze indik...Rodosun seyir terasından Rodosun ışıklarını gördüm, gerçekten bir inci tanesi dizilmiş ışıklar, Rodos Kalesinin gece ışıkları Egenin sularında öyle güzel Yakamoz oluşturuyor ki, ah dedim profesyonel bir makinem olsaydı keşke...
Sonra eve dönerken Rodos’un meşhur fırını İstani den, Muhallebi ve Lossa ve Bilföy aldık...
Eve geçtik...
Sohbet ede ede uyuduk...
Epey Yunanca öğrendim burada...
Bir dahaki Cuma yazımda Rodos Şehir Merkezi ve Rodos Kalesi...
Teşekkürler Mustafa Amca...
Eferistapoli..