Çoz gezen mi bilir çok okuyan mı bilir sorusu çocukluğumdan beri kafama yer etmiş bir sorudur benim...
Kimin neyi ne kadar bildiğinden çok, kişinin kendisini bilmesini daha öncelikli bir yol olarak görürüm, ancak kendini bilmeye çalışırken de insanoğlu, kendi gibi türdaşlarının başka coğrafyalarda, başka kültürlerde başka yaşam tarzlarında neler üretmiştir görmek isterim hep...
Bu uğurda ilk yurtdışı gezime,Yunanistanın en büyük beşinci adası olan Chios yani Sakız adasından başladım...
Sadece iki günüm vardı Sakız adasını gezebilmem için, ayrıca Türk Yunan Dostluğuna büyük hizmetlerde bulunmuş Tanas Cimbis hocamın da bu geziye büyük katkıları ve beni cesaretlendirdiği noktalar olmuştur,bir misafir gibi ağırlanmamı sağlayan Teodor dostuma da ayrı ayrı teşekkür ederek Sakız adasını dilim döndüğünce size anlatmaya başlamak istiyorum.
Yunanca adıyla Chios, yani Sakız adasına gidebilmek için, Çeşmeye ulaşmanız gerekiyor, Antalya’dan yaklaşık 6 ya da 6 buçuk saat süren otobüs ya da araba yolculuğundan sonra çeşmeye ulaşıyorsunuz, saatine göre uçak ta tercih edebilir, buradan otobüsle de Çeşmeye geçebilirsiniz.
Çeşmede iki adet Feribot firması var, ben Ertürk Line ile yolculuk ettim, Feribot saatinden en az bir saat önce check-in için aynı uçak yolculuğunda olduğu gibi, gişede olmanız gerekiyor, pasaport kontrolü ve check in den sonra feribota biniyorsunuz.
Küçük bir feribotla gittim, çok heyecanlı olduğum için Feribotun terasında yolculuk etmek istedim, ne de olsa yıllardır uzaktan bakıp gidemediğim karşı kıyıların ışıklarını seyrederek gitme isteği vardı içimde,Feribot Sakız Adasına yaklaştıkça içimdeki heyecan büyüyordu.
Yaklaşık 40 dakika süren bir yolculuktan sonra, Chios Limanına ulaşıyorsunuz, Pasaport kontrolünden geçtikten sonra, bir kapıya yöneliyor ve birdenbire kendinizi Chios adasının Limanının içinde buluveriyorsunuz...
İşte bu güzel ve ani buluşmadan sonra ben de gitarım elimde, çantam sırtımda kendimi Limanda yürürken buluverdim, sağıma ve soluma baktım, her yerde Yunanca yazılar yazıyordu, evet şimdi gerçekten başka bir ülkedeydim,acaba nelerle karşılaşacak ve neler öğrenecektim...
Limanı yürümeye devam ettim, kafeteryalar ve restaurantlar dizilmişti hemen sağ tarafıma, birer birer önlerinden geçtim hepsinin, önce buraları keşfetme isteği doğmuştu içime, Chios Limanını yarım daire şeklinde çevrelemiş bütün restaurantların ve cafeteryaların önünden geçe geçe, Limanın diğer ucuna ulaştım,burada bir banka oturup, biraz Chiosu hissetmek istedim.
Kimsenin beni tanımadığı, kulağıma başka seslerin ve ışıkların geldiği ama hepimizin aynı dünyayı paylaştığı insanlar gelip geçti önümden, daha sonra Theodor’un yanına gittim, Kyma Otel, eskiden bir armatörün eviymiş yaklaşık 100 yıllık bir tarihi var otelin, hemen Limanın sonunda yer alıyor otel, mermer bir merdiven var içinde, ve kahvaltı salonunun tepesinde eski bir resim yapılmış, konak tarzında taş bir ev, pencere kollarına bile dokunulmamış, yüksek tavanlı bir yalı tarzında mimarisi...
Teodor beni odama götürdü, aynı pencereler ve yüksek tavan odalarda da kullanılmış, insana ferahlık veriyor yüksek tavanlı mimari, ayrıca pencerelerin büyük olması gün ışığından daha fazla faydanlamanızı sağlıyor, böylece sabah çok erken saatlerde kalkmama da büyük faydası oldu bu pencerelerin.
Daha sonra Theodarla oturup hemen harita çalışmaya başladık, zaman kısa olduğu için plan yapmak önemliydi, işte o haritada anladım ki, Chios aynı bizim Lara ya da Konyaaltı gibi bir bölgenin ismiydi sadece, Sakız adası bir çok bölgeden oluşuyordu, bütün köylerin ayrı ayrı özellikleri vardı, yarının planını yaptıktan sonra, Sakız Adasının gastronomi kültürünü merak ettiğim için oranın en geleneksel meyhanesini görmek istedim, çünkü akşamında Antalyadan King Meyhanenin işletmecisi Levent Abinin de arkadaşı ve Tanas Hocadan da öğrendiğim İsodoros’un tavernasına gidecek ve orada sahneye çıkacaktım, geleneksel Yunan Müziği enstrümanlarını Sakızda dinlemek için sabırsızlanıyordum bir yandan...
Hocanın yeri diye bir restaurant var Sakızda ,buranın en ünlü ve en eski restaurantlarından bir tanesi, Chios merkezde yer alıyor, geleneksel Yunanistan yemeklerini sunan bir işletme, ben biraz erken gittiğim için, bomboş buldum, masaya oturduktan yarım saat sonra mekan öyle bir doldu ki, iyi ki önceden gelmişim oturacak yer bulamayacakmışım dedim.
Sahipleri çok sıcak kanlı insanlar, beni güler yüzle karşıladılar, menüleri bizim menülerimize çok benziyor, kabak, yoğurt , patlıcan, bakla , havuç v.b gibi sebzelerden oluşan mezeler var menülerinde, meze konusunda yabancılık çekmeyeceğinize garanti veririm.
O restauranta has bir köfte tavsiye ettiler, top şeklinde yuvarlak ,silindirik şekilde hazırlanmış, dışı iyi pişmiş içi biraz daha sulu ve içinde kabak ta olan bir köfte bu, gerçekten lezzetliydi denemenizi tavsiye ederim, bunun dışında Yunanistana has bir de Ouzo var yani uzo, yemeklerin yanında herkes uzo içiyor, çeşitli markaları var uzonun, kendi uzosunu yapan restaurantlar da var, mesela ben Hodjas restaurantın Uzosunu tercih ettim, cam ve ucunda ibrikli bir şişede servis ediliyor, uzo bardakları bizdeki gibi uzun değil, küçük bardaklar ancak su bardakları oldukça büyük...
Müzik konusunda kesinlikle İsodorosun Meyhanesine gidin derim, Odyseus Wine Bar olarak geçiyor adı, saat 23.00 dan sonra müzik başlıyor, daha öncesinde Restaurant ve Cafeterya olarak hizmet veriyor, müzik ve müzisyenler gerçekten harika, işlerini son derece ciddiyetle yapan insanlar, Geleneksel Yunan Müziği dışında müzik duymadım, insanlar birbirine ve sahneye aşırı derecede saygılı, sanatçıdan istek isteyen birilerine de şait olmadım.
Burada müzisyen arkadaşlarımla hep beraber şarkılar söyledik,unutulmaz anılar bıraktık geride... Ve tekrar buluşmaya söz verdik...
Ayrıca İsodoros size sakız likörü ikram ediyor burada...
insanlar kendi halinde ve mutlu görmenizi tavsiye ederim...
Ertesi gün çok erkenden yola çıktım, Khios merkeze yaklaşık 32 km uzaklıktaki Pirgi Köyüne gittim önce, burayı mutlaka görmelisiniz, sakız üretiminin yoğun bir şekilde yapıldığı bir köy burası, ayrıca mimarisi muhteşem, evlerin hepsi değişik cephe giydirme üslupları sunuyor, ayrı ayrı geometrik şekillerden oluşan dış cepheler, evlerin bütünü göz önünde tutulunca muhteşem bir ahenge dönüşüyor, İtalyan Mimarisinin özelliklerini taşıyan köy son derece iyi korunmuş durumda, özellikle evlerin kapıları da görülmeye değer burada mutlaka durun ve Pirgi Meydanında kahve için, 20 dakikada gezilebilen bir köy...
Pirgiden 12 km uzaklıkta Mesta köyü bulunuyor, Mestayı da mutlaka görün derim, şehre girerken bir Kale girişinden geçecek ve önce kayboldum zannedeceksiniz, ancak önünüzde birden bir meydan belirecek, ve bu meydan o kadar güzel bir meydan ki kendinizi bir zaman yolculuğundan geçmiş ve yeniden günümüze gelmiş gibi hissedeceksiniz.
Taksiadis kilisesinin yer aldığı Mesta köyünün dar sokaklarını gezip burada mutlaka sakızlı chios birasını tadın derim ya da damla sakızlı bir kahve için...Burada korunan tarihe ve evlere hayran kalacaksınız, Antalya Kaleiçi evlerinde eskiden kapılara sandalye atıp oturan insanlar olurdu, evet işte tam burası o zamnlara götürecek sizi...
Mesta’dan sonra buraya yaklaşık 15 km uzaklıkta Lithi Köyü var...
Burası adanın daha da batısında kalan bir köy...Adanın arka tarafında denizle tekrar buluştuğunuz, küçük şirin bir balıkçı köyü, köy iki bölümden oluşuyor, deniz kıyısı ve yukarısı, yukarıda yine tek ve iki katlı evler var, deniz kıyısında ise balıkçılar ve balıkçı restauranları bulunuyor...
Burada lezzetiyle ünlü Üç Kardeşler restaurant bulunuyor, evet tabelada Türkçe olarak ta yazıyor ‘Üç kardeşler Restaurant’ diye...
Burası bir balıkçı köyü olduğu için balık çeşitleri çok zengin, Mercan, Sinavrit, Levrek, , Ahtapot ve Kalamar var menüde ve sayamadığım bir sürü çeşit, mezeler yine aynı sayılır ancak yaprak sarmasını da burada tadın derim, uzunlamasına yapılan yaprak sarmaları burada küçük küçük yuvarlak ve kare şekline dönüşmüş...
Sahipleri harika insanlar, o kadar güler yüzlü ve bir o kadar cömert insanlarla bir daha nerede karşılaşacağımı bilmiyorum, benimle son derece dostça ilgilenen ve giderken bana şarap hediye eden Dimitri dostumu hiç unutmayacağım ve bir daha Sakız’a yolum düşerse mutlaka onu ziyaret edeceğim...
Lithiden dönerken hava biraz kararmaya başlayacak ve gezinize ara vermek zorunda kalacaksınız...
Ertesi gün Chios Arkeoloji Müzesini mutlaka görün derim, adada yapılan kazılarda bulunan eserler sergileniyor, özellikle seramik alanında çok zengin bir müze Geometrik ve Arkaik dönemlere kadar uzanan geniş bir seramik bulgusuna sahip, heykel konusunda da zengin sayılabilecek bir müze, Kore ve Kuroslardan Klasik dönem Heykeltraşlığına kadar eserler müzede mevcut, buradan Mecidiye Camiisine geçin, burası Bizans Müzesi olarak hizmet veriyor, Hristyanlık dönemine ait ikonolar ve duvar resimleri sergileniyor...
Buradan da hemen yakında bulunan Chios Kalesine gidin, Kalenin meydanında çok güzel evler ve evlerin altında kafeteryalara göreceksiniz, burada Osmanlı Mezarlığı da bulunuyor orayı da ziyaret edin...
İki günde Sakız’ı gezmek istiyorsanız bu şekilde bir plan yapabilirsiniz...
Ancak feribot saatlerine çok dikkat edin çünkü Yunanistan’ın saati Türkiye saatinden bir saat geri, ben bunu unuttuğum için baya bir erken gitmişim Limana, ama bu da iyi oldu bir saat daha geziverdim...
İşte böyle geldi ve geçti...
Unutmayacağım anılar kaldı geride ve unutmayacağım insanlar...
Karşı kıyıları hep merak ederdim...
İyiki gitmişim ve sizlerle Sakız Adasını paylaşmak istedim...
Saygılarımla...