Askerdeyken izne gelmiştim, izin dönüşü birliğe teslim olurken içimde bir sıkıntı, alışmışım sivil hayata, yeniden emir altına girmek zor geliyor...
İşte yine bir gece eve dönerken ,izinden dönüp yeniden birliğe teslim oluyormuşum gibi o aynı hissi yaşadığım gecelerden bir tanesi...
Karşımdan sırt çantalı birisi geliyor, banka oturuyor, bende de birliğe son dakika teslim olma arzusuyla adamın oturduğu banka oturuyorum...
Gezgin misiniz diye soruyorum...
Evet evet gezginim, Ukraynadan başladım Çin’e , Çin’den başladım Türkiye’ye... Elinde bir sopa... Ee diyorum buradan sonra nereye...
Antalyada bir gün konaklayacağım, sonra Alanya’ya geçeceğim diyor...
Neden geziyorsunuz diye soruyorum...
Bundan önce 6 ay Marmaris ve Bodrum ve Fethide çalışmış, Türkçeyi iyi konuşamıyor ama anlıyor, Türkçe’nin yetmediği yerlerde İngilizce’ye başvuruyor ve devam ediyoruz sohbete...
Dünyada benden başka insanların, başka kültürlerin, başka alışkanlıkların, başka yaşamların olduğunu biliyorum, yani dünyanın sadece benim etrafımda değil, bambaşka bir zenginliğin ve çeşitliliğin etrafında döndüğüne inanıyorum..Bu yüzden bana verilen zaman içerisinde görebildiğim kadar çok insan, görebildiğim kadar çok yer görmek istiyorum...Gezegenimizi oturduğum mahalleden, caddeden ya da evden değil bizzat kendisini görmek istiyorum diyor...
Yani diyorum aslında insan her yerde insan değil mi ?
İnsan olma olgusu her ne kadar farklı yaşam biçimlerine ya da geleneklerine yansımalar yapsa da yine birlik yani bir olma temelinde birleşmiyor mu ?
Evet diyor bunu görmek de çok güzel, ben bunu yerinde görerek deneyimlemek istiyorum, Hindistanda Ganj nehrinin kenarında temizlendiğine inanan insanların günahlarından arınmak için nehre nasıl girdiklerini belgeselden izlemekle o anı yaşamak arasında büyük fark var... Sonra ülkeme dönüp kaldığım yerden devam edeceğime hayatıma, ama gezegene daha üstten bakarak o bahsettiğiniz birlik içerisinde hiç olduğumu ancak benim içimdeki birliğin o büyük anlam içerisinde birleştiğini görerek...
Gecenin karanlığında iki yalnız adamın eski bir bank üzerinde ettiği sohbet yavaş yavaş bedelleniyordu hayatıma...
Sonra birden ayağa kalktı...
Gitmem gerek dedi...
Sarıldık...
Kendine dikkat et dedim...
Gittiğin yerlerden bana fotoğraf at, mail adresimi verdim...
Sen de at dedi...
Ben daha bir yere gitmedim ki dedim...
Varsa yoksa buralar İstanbul, Ankara...
Bir gün gideceksin, duramayacaksın...
Sonrasında Sakız geldi önce, Sonra Afrika hala inanamadığım, sonra Rodos, sonra İstanköy, Meis, sonra Danimarka, sonra Almanya...
Ben de ona gönderdim fotoğrafları...
Biliyordum dedi biliyordum...
Şimdi Ukraynada, bekliyor beni...
Bulgakovun evine götür beni dedim gelirsem...
Tamam dedi götürürüm...
Gece karanlığında bir bankın üzerinde başlayan dostluk görmediğin bir ülkede görmediğin bir misafirliğe dönüşebiliyor bazen işte...
Oruç Aruoba’nın dediği gibi;
Yaşamak yolda olmaktır hedefe varmak değil...