Stonetown’da Bir Gün
Hala inanamadığım, düşününce bana rüya gibi gelen bir geziye gittim, vefa bu olsa gerek, bundan 15 yıl önce Eskişehirde küçücük bir cafede başlayan,temellerinde az da olsa emeğim bulunduğu Varuna Gezgin rüyasının mimarları Murat ve Fatih Fıçıcı dostlarımın teşviğiyle yıllardır hayat telaşı yüzünden ertlediğim bir keşfi gerçekleştirdim...
Gece saat 04.00 sularında indik Zanzibar Havaalanına, Havaalanı deyince aklınıza öyle gelişmiş kapıları olan, her yerin tertemiz ve ışıl ışıl olduğu bir yer gelmesin aklınıza, 1980 li yılların Otogarlarına benzeyen bir havaalanı karşılayacaktır sizi, iner inmez sıcak ve nemli bir havayla buluşacaksınız o yüzden benim gibi sakın montunuzla gitmeyin, gittiyseniz de uçağa binmeden çantanıza koyun, pişersiniz...
Pasaport kontrolünde yavaş ve isteksiz Tanzanya Polisiyle karşılacaksınız ve Türkiyeden çıkarken centilmen ve tertemiz Türk Polisini hemen özleyeceksiniz...
Yavaş hareketlerle ve arada yüzünüze bakarak pasaportları yanındakine uzatan bir geçiş sistemi kurulu,bu ilk bakışta canınızı sıkabilir ama bekleyin, yılmayın, daha çok beklediğiniz yerlerde olacak dünyada...
Kontrolden geçtikten sonra, Stonetown kentine gittik ilk gün, Stonetown Başkent, Afrikadaki gerçek hayatın izlerini bulabileceğiniz bir yer, saat 05.00 sıralarında gün ağarmaya başlarken, eski bir Korsan Kenti olan ve dar sokaklara konumlandırılmış kırık dökük evlerin sülietleri görünmeye başlayacak,işte o zaman başka bir ülkede olduğunuzu anlayacaksınız...
Biz sırt çantalarımızla kendimiz bulduk kalacağımız yeri, Murat Fıçıcının Zanzibarlı güzel dostu Fuatla aradık kalacağımız yeri, Safari Hostel de karar kıldık, odaya girdiğinizde şaşırmayın çünkü eskiden bizde de kullanılan cibinlikli yataklar ve tavan vantilatörüyle uyuyacaksınız, sabah kahvaltınızın menüsünde şunlar olacak Mango,Muz, Marmalat, Yağ, Ekmek ve Omlet...
“Kahvaltıyı ettikten sonra içimde bir heyecan, kendimi hemen sokağa atmak istedim, Fatih burası eski korsan kenti sokakları birbirine benzer kaybolacaksın dedi, dinlemedim, merkeze doğru yürümeye çalıştım bir yere geldim ve arkama baktığımda az önce geldiğim yer yoktu, hayret içinde kalıp çok uzaklaşmadan otele geri döndüm ve gerçekten zor buldum, birbirinize mutlaka konum atın, biz Fatihle kaybolduk ve 2 saat kaldığımız yeri aradık, Stonetown gerçekten enteresan bir yer, izini kaybettirme amacıyla yapılmış Stonetownun dar sokaklarında mutlaka dolaşın... “
Stonetown aynı zamanda sanatçıların da olduğu bir şehir, sokaklarda yürürken açılan sergiler gördüm, resim sanatına oldukça meraklılar, daha sonra mutlaka Kölelik Müzesine uğrayın, muhteşem bir sergi yapmışlar, köleliğin nasıl doğduğundan başlayıp özgürlüğe giden yolu bir nakış gibi işlemişler müzede, aşağıda zindanlar var, hiç bir şeye dokunulmamış, zindanlara girip köleliğin ne kadar vahşet bir şey olduğunu hissedin, hala duran zincirlere bakın, insanlığın yüz karası olan köleliğe yolculuk yapın, sonra sahilde Mercury Cafe var efsane sanatçı Fredy Mercury burada doğmuş ve adına bir cafe açmışlar, duvarlada resimleri var, cafe tam limanın yani gemilerin yanaştığı yerde, kocaman bir vapur bekliyor sürekli ve insanlar ellerinde yükleri gemiye biniyorlar, o karmaşayı izlemenizi isterim, kendinizi bir
anda olsa o insanların yerine koyup onların gözünden hayata bakmanızı dilerim, gerçek fakirliğin ne olduğunu hissedeceksiniz.
Karnınız mı acıktı;Stonetown merkezde Lookmanın yeri var, bizim dilimizde Lokmanla aynı, orada yemek yiyin, bir çok yemeğin içine Mango atıyorlar, ağız tadınıza uymayabilir şimdiden söylemek isterim ,benim hoş bir anım olmadı mangolu yemeklerle daha sonra pirinç, pilav,sebze gibi bildiğim yemekleri tercih ettim...
Daha sonra deniz kenarındaki cafereryalara gidin, burada hem denize girip hem de dinlenebilirsiniz, önünüzden sürekli bir şeyler satan ve lütfen alın davetkarlığında gülümseyen satıcılar geçecek, Hakuna Matata yazan havlular, bileklikler, Zanzibar formaları...
Stonetownun balıkçılarını ve teknelerini mutlaka görün, ince ve doğayla barışmış kayıklarını inceleyin, yelken sistemlerini gözlemleyin, ben yelken sistemlerini gördükten sonra botuma bundan bir tane yapsam olur mu diye düşündüm...
Akşam olunca Stonetownun bir meydanı var, burası panayır yeri gibi oluyor, mutlaka ağız tadınıza göre bir şey bulacaksınız, her yerde barbekü var, lezzetli yemekler, meydan çok keyifli gençler kendi aralarında denize atlayış yarışmaları yapıyorlar, çok mutlular ve sizin de atlayasınız geliyor...
Daha sonra gece çıkmak isterseniz Lokal bir bar olan Tatooya gidin burada Stonetownun gençlerini göreceksiniz, kendi hallerinde eğleniyorlar, bir köşeye çekilin ve eğlencelerini izleyin...
Tarihinde Kölelerin toplanıp sevk edildiği merkez olan Stonetownla ilgili anlatacaklarım şimdilik bu kadar...
Cuma günü Lungwi ile devam edeceğim...
Sevgilerimle...