Her zaman derim,”Antalya Güneydoğu’nun Almanya’sı” diye.
Çünkü yatacak yer sıkıntısı yok, kış fazla sıkmıyor insanı. Parkları bol, sote yerleri bol, üstüne üstlük, başka bir kente gidilince oradaki memleketlileri bulma ve onlarla dayanışma içine girme gibi bize özgü haller vardır.
Türkiye’nin dört bir yanındaki yerleşim alanlarından mutlaka birilerinin Antalya’ya yerleşmiş halini bulur ve anında hemşehri dayanışması içine girebilirsiniz. Üstüne üstlük bir de tıpkı küçük Amerika gibi ticarette tutturabilenin çok iyi paralar kazanabileceği bir yer. Bu nedenle 72 milletten insan Antalya’da kendisine yer bulabilir.
Bunu niye anlattım.
Haber ajansında çalışırken, eskiden navigasyon filan yok. Bizde birilerine sorarak filan adres bulabiliyoruz. Bir gün habere gittik ve yolumuzu Antalya’nın göbeğinde kaybettik. Şoför arkadaş ta Antalya’yı avucunun içi gibi biliyor bende. Ama nevrimiz döndü galiba, ana yola çıkacağımıza ha bire aralarda dolaşıyoruz. Konyaaltı’nan arka taraflarındayız. Sonunda bir canlı varlık gördük ve yanına yanaşarak yol sorduk. Karşımızdaki 15-16 yaşlarındaki çocuk Alman uyrukluydu ve bize yolu tarif etti. Biz utana sıkıla ofise döndük ama birbirimize bu konuyu anlatarak epey mavra çevirdik.
Geçtiğimiz günlerde yine bir arkadaşım ile Varsak tarafında yolumuzu kaybettik. Ben Allah’ım sana geleceğim diyerek yolumu bulmaya çalışırken yolda birisini gördüm ve yol sordum. Adam Suriye’liydi ve bana yolu tarif etti. Varsak bölgesini bilenler bilir. Hayvan pazarının filan üzerinden yeni bir yol açılmış ve ben bu yoldan Duacı tarafına çıkmaya çalışıyorum. Ana yola çıktım ama ters istikamete gitmişim demek ki, taa olaralardan yeni Isparta yoluna doğru giderken ters bir yerlerde olduğumu fark ettim ve yine bir canlı varlık ararken, sonunda birisini görebildim. Onuda durdurarak yolu sordum. Bu kişi ise Tacikistanlı ve yine bana yolu tarif etti. U dönüşü yapıp geri döndüm.
Azmettim o yeni açılan yoldan mutlaka Duacıya çıkacağım.
Azmetmez olaydım.
Neredeyse 100 kilometre yol yaptım ve ben hala Duacı’nın etrafında dolanıyorum ama bir türlü küçük bahçeme ulaşamadım. Köy gibi bir yerlerden geçerken, bir kadını gördüm ve ona sorma gafletinde bulundum. Üzerinde kadife perde kumaşından bordo renkli, ağır, allı pullu bir kıyafet bulunan bu hanımefendi ise Türkçe bilmediği için nereli olduğunu soramadım. Birbirimize bakıştık kaldık. Öylece yani.
Sonunda seralar yapılan bir yerde yine Suriyeli bir genç bana yolu tarif etti ve Odabaşı Köyü yakınlarından küçük bahçeme ulaştım.
Herhalde böyle bir olay anca Antalya’da yaşayan birisinin başına gelebilirdi ancak.