Geçenlerde birisi yazmış. Dostluktan bahsetmiş. Dostluk emek ister. Dostluk bazen kendinden feragat etmek ister. Biraz sosyal medya yazısı gibi oldu ama gerçekten dost denilebilmesi için kişinin önce dostunun olması lazım.
Halil Cibran ismini bilenler bilir. Cibran “Ermiş” kitabını sanki benim başucu kitabım olması için yazmıştır.
İşte Cibran’ın doslukla ilgili soruya cevabı:
“Dostunuz karşılanmış ihtiyacınızdır sizin,”
diye karşılık verdi.
“Dostunuz, sevgiyle sürdüğünüz, sevgiyle ekip biçtiğiniz
toprağınızdır sizin.
Sofranız ve ocağınızdır.
Çünkü ona aç olarak geldiniz ve
onda huzur buldunuz.
Dostunuz kendi fikrini söylediğinde, ona ne ‘hayır’ demekten çekinirsiniz,
ne de ‘evet’ demeyi esirgersiniz ondan.
Ve o sustuğunda da sizin yüreğiniz onun yüreğini dinlemeye
devam eder.
Çünkü dostlukta, neredeyse bütün düşünceler, bütün arzular,
bütün ümit ve özlemler sözsüz doğar ve kendinden doğan bir
neşeyle paylaşılır.
Dostunuzdan ayrı düştüğünüz zaman üzülmezsiniz, çünkü onda en çok sevdiğiniz şey onun yokluğunda daha da açığa çıkar;
tıpkı, dağın, ovadan daha heybetli görünmesi gibi.
Sevginin ve ruhani değerlerin derinleştirilmesinden başka bir amaca geçit vermeyin dostluklarınızda.
Çünkü kendi esrarını açığa vurmaktan başka bir şey aramayan sevgi, sevgi değil, muhatabının üzerine atılan bir ağdır;
bir ağ, hiçbir şeyin takılmadığı…
Yapabildiğiniz, verebildiğiniz en iyi şey
dostunuz için olsun.
Dalgalarınızın geri çekilişini bilmesi gerekiyorsa, dostunuzun, bırakın dalgalarınızın yükselişini de bilsin.
Dostunuzu niçin arıyorsunuz, onunla vakit öldürmek için mi?
Hayır, hayır , vaktinizi değerlendirmek için, vaktinizi hayatla
doldurmak için arayın onu.
Çünkü o sizin eksik yanınızı tamamlayan kişidir,
boşluğunuzu dolduran kişi değil.
Ve dostluğun muhabbeti içinde, bolca kahkaha olsun ve
zevk ortaklığı, zevk paylaşımı.
Çünkü kalp küçük şeylerin parıltısında kendi sabahını bulur
ve yenilenir.