Antalya’da yaşayan birisi olarak Ağustos ayının sonlarına doğru trafik yüzünden canım burnuma geliyor ve ister istemez “Eylül ayı bir an önce gelse de, okullar açılsın ve tatilciler evlerine dönsün” diye kendi kendime söyleniyorum.
Kent trafiği 10 katlanıyor. Gurbetçi araç sürücülerine, arada bir kürekle ağzına ağzına vurasım geliyor. Beyefendinin kullandığı üstü açık spor bayağı da pahalı araba, Fransa plakalı. Markantalya’nın arkasındaki kavşaktayız ve tam ortada durdu. Ne sağa gidiyor, ne sola gidiyor, ne de öne gidiyor. Tam ortada. Doğal olarak benim bindiğim otobüs şoförü kornaya bastı gitmesi için. Zaten bizim arkamız birkaç saniye içinde doldu, mezarlığın oraya kadar uzadı trafikte sıkışan araçlar.
Adam indi arabasından bizim içinde bulunduğumuz otobüs şoförüne verip veriştiriyor. “Görmüyor musun plakayı. Plakayı görmüyor musun. Plakada ne yazıyor” adam tutturmuş bir plaka. Fransa plakalı aracı olduğu için trafikte kafasına eseni yapabileceğini zannediyor. Veya bize öyle lanse etti. Tabiî ki düzgün gurbetçilerimizi tenzih ediyorum ama Türkiye’ye geldikleri zaman bazı gurbetçi gençlerimizin içinde bir trafik canavarı çıkıyor adeta.
Türkiye’yi ne zannediyorlar bilmiyorum. Trafik kuralları işlemeyen bir yer olarak filan görüyorlar galiba. Çoğunluğu alkollü olarak trafiğe çıktıkları zaman her türlü melanetliği yapıp, onlara ceza verilmeyeceğinden o kadar eminler ki anlatılamaz. Fransız plakalı aracın sahibi de tıpkı genel gurbetçi çoğunluğu gibi yabancı ülke plakalı aracın dokunulmazlığı filan var zannediyor.
Bence özellikle bu yabancı plakalı araçların Trafik Denetleme Şubesi ekiplerince iyice kontrol edilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü çoğunluğu yaşadıkları ülkede trafik kurallarına harfiyen uyarken, “Neden Türkiye’de bu kurallara uymuyorlar”ın herhalde bir nedeni vardır. Bunun da kendilerine ceza kesilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.