Dilencinin şaşkını beni İran'lı sanmış
Geçen gün Antalya’nın kalbinin attığı nokta olan Kalekapısında oturduk bir arkadaş ile çay içeceğiz. Akşam saatleri. Attalos heykelinin tam yanındayız. Bir adam geldi, daha karşıdan halinden belli. Elinde arapça bir kartvizit var. Neyse bize doğru geldi ve sanki anlamıyormuş gibi arapça bir şeyler söylüyor. Ha bire para istiyor. Sağa dönüyoruz, göz hizamızdan çıkmamak için geliyor, elindeki kartviziti adeta burnuma sokacak.
İçimdeki şeytan yine ortaya çıktı ve beni dürttü. Birden bire adama döndüm ve “Neden Suriye’li taklidi yapıyorsun. Ayıp değil mi?” dedim. Adam yüzü anında döndü. “Abla sen beni tanıyormusun?” Demez mi Türkçe olarak.
Buldum ben madeni, hep fotoğraf çekiyorum, hem adamı konuşturuyorum. “Neden Suriyeli taklidi yapıyorsun” kelimesine bizim garip dilenci anında sosyolog gibi cevaplar vermeye başladı. “Abla biz Türk müşteriye yanaşmıyoruz. (Bu arada dilenciye para vereni müşteri olarak tanımladığını fark etmişsinizdir) Çünkü onlar bıktı Suriye’liden. Biz şimdi turistlere çalışıyoruz. Madeni 1 Euro veriyorlar. Nerden baksan bak 3-5 lira ediyor. Türk müşteriler ile burada değil, şehrin başka bölgelerinde dileniyoruz” dedi.
“Peki” dedim, “Beni nasıl hangi ülkenin vatandaşına benzettin? Diye sorunca “Vallahi abla aynı Azerilere benziyorsun. Belki de İran’lıdır dedim içimden” dedi. Başladım gülmeye. Adam bozuldu, “Abla tipine bak, senden Alman’mı olur? Demez mi? Bana kapak oldu.
Yahu bu memleketin her yanı uyanık dolu. Eskiler “Tembel adam kurnaz olur” derlerdi. Vallahi her tarafımız tembel adam dolu, tembel ama maşallah dili fırıncı küreği kadar var.
Neyse bu günlük bu kadar.