Geçenlerde küçük bahçeme gittim.
Ben topraktan gelen bir insanım. Toprağı çok seviyorum. Çiçekler, bahçe, ağaçlar benim vazgeçilmezim. Mesleğe ara verdiğim 2 yıl süre içinde çoğunlukla Duacı-Araplar tarafındaki küçük bahçemde ve kulübemdeydim. Kulübemin içinde küçük bir kuzine sobam var. Çevreden kurumuş ağaç kökleri, dalları topluyordum. Çuvallarla sırtıma alıp, evime getiriyor, akşamları bu odunları yakarak ısınıyorduk. Bahçeme ise bulduğum tüm çiçek tohumlarını serpmiştim.
Soğan, nane, fesleğen, patlıcan, biber, yasemin, hanımelleri ve gittiğim her yerden bulup getirdiğim orijinal eski tohumlardan domates, börülce gibi ne bulduysam ektim. Arkadaşlar bahçedeki düzensiz ekilmiş sebze ve çiçekleri görünce bana kızıyorlardı. Ama ben bahçemi o düzensizlikle seviyordum.
Sarı papatyaların arasında çıkmış börülceler kıyıdaki tel örgülere sarılıp gidiyorlar. Turuncu yıldız çiçeklerinin arasında ise ektiğim ama unuttuğum bir yeşil soğan yeniden boyunu çıkarmış olarak görmek beni mutlu ediyor. Yazın ektiğim ama bir türlü çıkmadığı için kızdığım tohumların yağmur suyunu yedikten sonra nasılda yeşerip kafalarını çıkardığını görüyorum.
Naneler ile kasımpatılar bir arada. Yasemin çiçekleri ile fesleğenler bir arada. Sardunyaların arasında fesleğenler çıkıyor. Bir tarafta bizim patates çiçeği dediğimiz çiçekler boy verirken, arkadaşımın Hollanda ve Almanya’dan getirdiği lila-yavruağzı renklerindeki müthiş çiçekler ile uyum içindeler.
Ben düzensiz bahçemde mutluyum.