Dün Erenköy Mahallesi’ndeydim. Eski adıyla bildiğimiz adıyla Suişleri’ndeydik. Şimdi oradaki gecekonduların yerini artık akıllı evler, rezidanslar, apartmanlar filan alıyor.
Başkan Menderes Türel’in eşi Ebru Türel, sosyal sorumluluk projeleri gereğince yardıma muhtaç, belediyeden yardım isteyenlerin, özellikle çaresiz kadınları ziyaret ediyor. Bende bize bir haber çıkar mı diye, peşinde dolanıyorum. İşte böyle yardıma muhtaç bir ailenin evine girdik. Evin oğlu görmüyor, duymuyor ve hiçbir şey anlamıyor. Küçük oğlan ise sevimli bir Albino.
Ebru hanım içerde onların dertlerini dinlerken, ben yavaşça apartmanın bahçesine girerken gördüğüm yeşilliklere doğru kaydım. Apartmanın küçücük yeşil kıyılarına fesleğenler, patlıcanlar, biberiyeler, pırasa gibi bir çok sebzenin yanı sıra yer kalmadığı için bildiğimiz büyük ayranların plastik kaplarının içine tane tane marullar ekmişler.
Bir asma ağacı var ve üzerinde geç olgunlaşan üzümler henüz koruk halde. Ben bahçenin içerisinde turlayıp, fesleğenlerden, cin biberlerinden tohum araklamaya çalışırken, balkona bir beyefendi çıktı ve “Galiba sizde seviyorsunuz toprakla uğraşmayı. Doğa ile toprakla uğraşan insandan zarar gelmez. Siz istediğiniz kadar toplayın” dedi. Sonra baktı avuçlarımın içine sığmıyor, gitti içerden ayrı ayrı poşetler getirdi. Tohumları ayrı koydum. Ardından marul ve fesleğenler yeni çıkanları fidelerden aldırdı ve onları ayrı bir poşete koydurdu.
Ben fesleğenleri iki cinsi var zannederdim. Birisi gölge fesleğeni, yani bu günlerde süs fesleğeni dediklerinden, diğeri ise bizim pişirdiğimiz patlıcan yemeğinin olmazsa olmazı olan fesleğendi. Beyefendi bana fesleğenlerin çeşitlerini anlattı. Bana verdiği fidelerin içinde olanlar yaş-kış kurumayan yediveren fesleğen, bodur fesleğen, ince yapraklı gölge fesleğeni ve koyu kırmızı yapraklı bazı yerlerde reyhan dedikleri fesleğen. Bunlardan yemeklere en güzel bodur fesleğen konulurmuş.
Sonra beyefendi ile sohbet ederken, onunda benim gibi köy soylu ve benim doğduğum Döşemealtı bölgesinden olduğunu öğreniyorum. Biz başladık Döşemealtı sohbetine. Ama ilk anda “Beyefendi-hanımefendi” diye başlayan sohbetimiz bir anda şivemiz filan kaydığı için “Bizimolan-bizimgız” moduna döndü.
Yoğun tempo, sıkıştırılmış sorunlar, gergin anlar, beton ve kentin gürültüsünden uzak o 10 dakikalık sohbet bile bana yetti. Bu gün tatil ve ben köyüme gitmek istiyorum. Köye girerken, yolda gördüğüm ilk kişiye “Nedipdurusun, cavır analı” diye “Sırnaşacağım” Artık kaderimde beni bir ağaca “Tilleme” varsa ne yapalım çekeceğiz.