‘TACİZLERE UĞRADIK’
Gazze'ye girme ihtimali olmadığı için işgal altındaki Filistin topraklarında savaşı takip eden Türk gazeteci Neslihan Önder, yabancı basının taraflı yayınlarıyla kimi zaman pes dedirtecek işlere imza attığını fakat Türk basınının bölgede gerçekleri anlatmaya, gördüklerini an be an aktarmaya devam ettiğini belirterek, bu süreçte Türk basınının İsrail tarafından ciddi baskılara, tehditlere ve tacizlere de maruz kaldığını vurguladı. Önder, “Bir gazeteci olarak ben de bölgede kimi zaman saatlerce sınır kapısında tutuldum, kimi zaman hakarete uğradım. Bardağı taşıran son damla ise askerlerin bana karşı silahlarını doğrultması oldu. Hukukun sadece İsrail vatandaşları yararına işletildiği bir ülkede ciddi ölüm tehlikesi altında Filistinlilerin yaşadıklarını aktarmaya çalıştık” dedi.
‘BAYRAĞI DÜŞÜRMEYECEĞİZ’
Bölgeye giden her gazetecinin bir anlamda ölümü de göze aldığına dikkat çeken Önder, bölgeye dair şunları söyledi: “Bu kanaatle çalışma yapsak da neredeyse her gün gazeteci meslektaşlarımız ve aileleri hedef alındı, gerek Gazze'de gerekse Lübnan'da. Aynı zamanda olay yerine bu kadar yakın olup, bu kadar ulaşamaz olmak bir gazetecinin en büyük imtihanı olsa gerek. Her gün gözümüzün önünde düşen bombalar ve yıkılan hayatları kayıt altına alırken bir yandan da kendime şu sözü verdiğimi hatırlıyorum: Onlar, gazetecileri öldürerek gerçekleri susturabileceklerini sanıyorlar ancak yanıldıkları bir şey var; o da bayrağı asla düşürmeyeceğiz. Meslektaşlarımızın uğruna canlarını feda ettiği gerçekleri, bizler de son nefesimize kadar aktarmaya devam edeceğiz.”
EN KAPSAMLI GAZETECİ KATLİAMI
Gazetecilerin haklarının uluslararası kanunlarla taahhüt altına alınmasına rağmen Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nin bölgedeki gazeteci katliamına gerekli tepkiyi vermediği savunulan metinde şu ifadelere yer verildi: “Özellikle devlet terörü işleyen İsrail’in yaşananları dünyaya duyurmaya çalışan gazetecileri de hedef alması ve Gazze Şeridi’nde öldürdüğü gazetecilerin sayısının İkinci Dünya Savaşı’ndan (1939-1945), Vietnem Savaşı’ndan (1955- 1975) ve Kore Savaşı’ndan (1950-1953) fazla olması İsrail’in savaş suçu işlediğinin açık göstergesi olarak ifade ediliyor.”
‘İNSANİ DEĞERLER UNUTULDU’
“Küresel insani sistemin daha adil olması ve etkili bir şekilde çalışabilmesi için bir araya gelen bu devletler, dünyanın gözü önünde yaşanan soykırıma karşı somut bir adım atmadığı ve bölgedeki gazetecilerin güvenliğinin sağlanması amacı ile herhangi bir girişimde bulunmadığı, hatta devletlerin İsrail’e karşı destek açıklamalarında bulunduğu görülüyor. Son iki aydır ekranların önünde şahit olunanlar, insani değerlerin unutulduğu ve uluslararası standartların tarafgir şekilde belirlendiğinin kanıtı niteliğindedir. Acaba hangi tablo insanlığı, unutulan değerleri ve uluslararası standartları BM ve Güvenlik Konseyi’ne hatırlatacak ve dünya halklarının özgür haber alma hakkı, gazetecilerin görevlerini özgürce yerine getirebilmeleri ve yaşam haklarının korunması için görevlerinin başına dönecekler, merak konusu!”
‘GAZETECİLER HEDEF ALINIYOR’
Savaşı takip eden gazetecilerden Fadime Özkan ise İsrail’in gazetecilere yönelik tutumunun tarihte eşine hiç rastlanmadığına dikkat çekti. 7 Ekim sonrasında Gazze’den haber geçen gazetecilerin tamamının Gazze’de yaşayan gazeteciler olduğunu vurgulayan Özkan, şöyle konuştu: “Gazze’de gazetecilik yapan az sayıdaki haberciden 97’si iki ay gibi kısa bir sürede İsrail tarafından öldürüldü. 60 milyon insanın hayatına mal olan 2. Dünya Savaşı’nda ölen gazeteci sayısı 69 iken, şu anda Gazze’de ölen gazeteci sayısı 97. Bu sayı Gazze’de işlenen suçların şiddetini ve boyutlarını net olarak ortaya çıkarıyor.”
‘GAZETECİLERE ENGEL’
“İsrail 17 yıldır abluka altında tuttuğu Gazze’ye 7 Ekim sonrasında gıda, su, ilaç gibi en temel insani ihtiyaçların girmesine izin vermediği gibi Gazze’de olup bitenleri aktaracak gazetecilerin girmesine de izin vermedi. Gazze’de görev yapan medya mensupları orada olup biteni dünya kamuoyuna duyururken geçtikleri görüntüler ve aktardıkları bilgiler dışında birebir şahitlikleriyle de İsrail’in savaş suçlarını kayda geçiriyorlar.”
‘TÜRK GAZETECİLER HEDEF ALINDI’
"Ama ilerleyen süreçte hava biraz değişmiş. Gazeteciler daha fazla didiklenmiş, polisin yıpratma-yıldırma amaçlı zorlamalarıyla karşılaşılmış. Bunda Türk medyasının Gazzelileri desteklemesinin, İsrail’in işlediği savaş suçlarına dikkat çekmesinin ve atılan fosfor bombalarını kayda geçirerek UCM için belge üretmesinin etkili olduğu söylenebilir. Türk gazetecilerin Mescid-i Aksa çevresinde ve Kudüs’te keyfi uygulamalara maruz kaldığını da biliyoruz. Bu noktada silahlı yerleşimcilerin Türk gazetecilere yönelik saldırılarını da kayda geçirelim; Haberciler Sderot, Aşkelon sınır hattından biraz içeri girdiklerinde İsrailli yerleşimlerin taciz ve saldırılarıyla karşılaşmışlar. Bunların “çanta taşır gibi silah taşıdığı” ve gazetecileri tehdit ettikleri de bir vakıa.”
‘MODERN TARİHİN EN BÜYÜK KATLİAMI’
İsrail’e karşı ortak söylem inşa etmek gerektiğinin önemine vurgu yapan Merve Bayrakçı, 7 Ekim’den bu yana, İsrail saldırılarında 97 gazeteci öldürüldü. Ayrıca, Filistinli Gazeteciler Sendikası’nın açıklamasına göre, İsrail hapishanelerinde 50’den fazla Filistinli esir gazeteci bulunuyor. Tüm bunlar, Gazze Şeridi’nde modern tarihin en büyük katliamlarından birinin yaşandığını gözler önüne seriyor” dedi.
‘DİREKT GAZETECİLER HEDEF ALINIYOR’
Filistin için Gazeteci Dayanışması Sözcüsü Cahide Hayrunnisa Çiçek’in görüşlerine yer verilen bölümde şu ifadeler yer aldı: “İşgal rejiminin Filistin’de uyguladığı soykırım, işgal ve katliamları dünyanın görmemesi için gazetecileri hedef alıyor. Bölgede gazetecilerin çok büyük bir önemi var. İsrail’in savaş suçu işlediğini, fosfor bombaları kullandığını gazetecilerden öğrendik. Babaların evlatlarının cesetlerini poşetler içerisinde taşıdığını yine gazeteciler sayesinde öğrendik. Dedelerin torunlarının gözündeki toprağı silerek, gözlerinden öperek nasıl uğurladığını yine gazeteciler sayesinde öğrendik. İsrail de bunu bildiği için direkt gazetecileri hedef alıyor.”
EMRE ARKIN