Neden böyle bilmiyorum, yaşamak bu kadar güzelken neden yaşamak bu kadar zor ve bir yığın yapılması gerekene bağlı...
İnsan ilk doğduğunda bir sürü anlam bir sürü görevle karşı karşıya kalıyor, bir sürü olması gereken yükleniyor sırtına...
Hatta daha doğmadan bir sürü hayal kuruluyor, benim oğlan benim kız... Benim prens oğlum ve benim prenses kızım masalları dayatılıyor belki de...
Sonra büyüyoruz bir sürü değer yargısı içerisinde, sonra yarışlar başlıyor, iş yaşamındaki yarışlar, en iyi olma çabası, en lider olma çabası, beraber çalışmayı neden beceremiyoruz, sonra para denilen şeyle yüzleşiyoruz, çocuğumuz için en iyi okulları, kendimiz için en iyi evleri düşlüyoruz...
Borçlanıyoruz geleceğe, gelecekten yiyoruz, bunu yaparken de hasta oluyoruz, sonra birilerinden öğütler almaya ihtiyaç duyuyoruz, anda kalmak anı yaşamak, akışta olmak, doğayı izlemek gibi kavramların peşinde giderken aslında gerçek anı ve gerçek doğayı kaçırdığımızı fark etmiyoruz, artık anda kalabilmeyi bile artık doğayı ve doğada olmayı bile satın alıyoruz...
Durun içiniz sıkılmasın, kimseye şöyle yaşayın ya da böyle yaşayın demek benim haddime değil sadece gözlemlerimi paylaşıyorum...
Neden böyle dediğim de, eee hayatın kuralı düzeni bu diyorlar, hayır bu değil dünyanın düzeni, martıların, kedilerin hatta fillerin böyle sorunları yok ki, Ağaçların bitkilerin böyle dertleri yok ki...
Yani koskocaman bir Villanın bahçesine dikilmiş ağaç ile, kaldırım kenarına dikilmiş bir ağaç birbirlerine üstünlük kurmazlar ki mesela, yani bu onların umrunda değildir,her türlü kıyaslama mekanızmasını, insan yani biz çıkarırız hayatımızda...
Bir de düşünürüm hep, öleceğini bile bile neden ölümsüzmüş gibi davranır ki insan, insan ölümsüz davranmayı bilmez aslında, insan sadece ölümü unutur, bir uyuşma hali içerisinde kendi doğrularını hiç bitmeyecek zanneder ve sımsıkı sarılır doğrularına....
Doğrularının bir gün yanlışa düşmesinden çok fazla korktuğu için körü körüne savunur doğrularını, bu tıpkı bilim dünyasında gerçeği keşfeden birine karşı yanlış olan doğruyu savunan, aslında gerçek doğrunun ne olduğunu bilen ,ancak doğru budur dediğinde bugüne kadar söylediklerinin hepsinin boşuna gideceğini ve artık bir gerçekliğinin kalmamasından korkan insanın durumudur...
Çünkü insan çevresinin onayıyla bir şey olmaya, güruhun onu alkışlamasıyla kendi karakteri arasında bir bağ kurmuştur...
Bu bağın nedeni yüzyıllarca önceden gelen bir takım birikimlerin sonucudur...
Büyürüz, evleniriz, evlenince ne zaman çocuk derler mesela, çünkü bu böyle yaşanmıştır ama kimse o çocuğun geleceğini irdelemez, önemli olan sadece evlendikten sonra çocuk yapma olgusudur, çocuk sahibi olmak bir başarıdır toplum için...
İnsan kendi kendine koyduğu kuralllara uymadığı zaman da mutsuz olur, kendini kötü hisseder ama hiç düşünmez aslında uyum sağlayamadığı kuralları da kendinin koyduğunu...
aslında gerçekten de bir kural koymaya gerek yoktur...
Başarılı olmak başarmak, ne kadar değerliyse, başarısız olmanın insana verdiği genel hazzı hiç sorgulamaz insan, çünkü başarı da bir takım olması gerekenler yığınıdır, olması gerekenleri en iyi şekilde yaptığımız zaman alkışlanırız, ancak yalnız kaldığımız zaman sorarız kendimize şimdi ne oldu diye, sürekli başkalarının alkışlarına ihtiyaç duyarak yaşadığımız ancak kendimizi unuttuğumuz bir yalnızlığın içinde buluruz kendimizi...
bir de kendimizi akıllı zannetiğimiz zamanlar vardır, öyle içten öyle samimi olduğumuzu zannederiz, ve ne kadar da iyiyiz diye düşünürüz, aslında sorunun gerçek ve mutlak iyiliğe ulaşmak değil, iyi gözükmek olduğunu anlamayız, koşulsuz iyi görünmektir amacımız...
İyi görünürsek bir yer buluruz çünkü kendimize, genel iyilik anlayışının içerisinde kötülüğümüzü saklarız çoğu zaman...
Ne kadar dürüst insan, ne kadar beyfendi ne kadar hanımefendi derken bile ,zaten insanın dürüst bir varlık olması gerektiğini unutur, dürüstlüğü herkesin dürüst olması gereken bir olgu olmasından çıkarır dürüstlüğü de bir ötekileşmeye sokarız...
İnsan bilmeden ne kadar da sınırlar koyar kendine bilmez işte, dünyanın her yerinde siyahı,beyazı, müslümanı, hristiyanı birdir aslında...
Sadece İnsanın daha fazla hırsından dolayı koyulmuş bir sürü kural içerisinde yaşar gider...
Birbirini öldürür, birbirini aşağılar, birbirine statüler koyar,.,
Doğar,büyür, çalışır, evlenir, ürer sonra da ölür...
Bundan çok daha anlamlı olmalı yaşam...
Benim derdim Yaşamla, yaşamakla...
Benim kimseyle derdim yok...
Yaşamla benim derdim...
Sadece kendimle...
Tüm dünyada İnsana yakışan bir yaşamla...
Kayada filizlenen çiçekler gibi, uçup giden martılar gibi, bazen Ağustos Böcekleri gibi cırlayarak, bazen Eynif yaylasının atları gibi şahlanarak, bazen teknelerle yarışan Yunuslar gibi suları yararak...
Benim derdim kimseyle değil benim derdim insan gibi yaşamakla...
Saygılarımla,
GÜNDEM
17 Nisan 2019 - 10:11
Benim Derdim Yaşamla
GÜNDEM
17 Nisan 2019 - 10:11
İlginizi Çekebilir