Kendimizi bildiğimiz andan itibaren sorumluluklarımız başlar. Sorumlulukları yaşadıkça marifetli iki elin, bir çift güzel gözün, kalbin, on parmaklı bir çift ayağın “insan” olmak için yetersiz olduğunu düşünmeye başlarız.
İnsan olmaya, gerçek manada “insan olmaya” karar vermişsek, hiçbir şeye duyarsız kalamayız. Gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz ve karşımıza çıkan her sorunda kendimizi mesul hissederiz. “BANA NE!” diyemeyiz. Vurdumduymaz olamayız. Belki de konu diğer onlarcası gibi bizi ilgilendirmiyordur. Fakat çözüm bulmak için duyarsız kalamazsınız. Uğranılan bir haksızlık karşısında bu gösterilen en onurlu, en insanca tepkidir.
HAKİKAT KARŞISINDA SUSAN, DİLSİZ ŞEYTANDIR.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.”diyemezsiniz. O yılan bir gün sizi de ısırır.
Bu günümüzde yok olmaya başlayan bir tepkidir. “Duyarsızlık” ve “insanca” verilmeyen tepkiler özellikle de günümüz gençlerinin bilgisayar, telefon ve teknolojiye bağımlı hale yaşamalarından kaynaklı bir hastalık haline geldi.
Ünlü filozof Diyojen’in kendisine karanlıkta ne aradığını soranlara “insan arıyorum” cevabını verdiği gibi. Bizler de “duyarsızlık” la baş etmeye çalışırken, sanırım biraz insan arıyoruz.
TEPKİSİZ BİR TOPLUM OLDUK.
Sağıma soluma, yakın ve uzak çevreme baktığımda, kendini gözümün içine parmağını sokarcasına belli eden hatalar, eksikler, yanlışlar görüyorum ki... Naçizane çözüm önerilerinde bulunuyorum. Hani akıl veren çok da para veren yok misali, herkes sorunlarından bahsediyor, şikâyet ediyor. Ama kimse çözüm önerisinde bulunmuyor. Sanki bir kalemi alıp öbür tarafa koysak, en azından girişimde bulunsak, adım atsak elimizde kalacak. Belki birçok şeye ve kişiye çözüm bulmuş olacağız. Ama kimin umurunda, duyarsızlık diz boyu. “Boşver dünyayı sen mi kurtaracaksın” deyip de işin içinden çıkıveriyorlar. “Para var mı para, sen ondan haber ver. Gerisi boş” dediklerini duyar gibiyim.
Elbette ki dünyayı kurtaracak değilim, ne haddimize. Bugün varız yarın yokuz. Lakin bir söz vardır “BİR ŞEY BÜSBÜTÜN YAPILMAZSA, BÜSBÜTÜN TERKEDİLMEZ”. Herkes kendi bildiğinden, kendi görevlerini yapıp yapmadığından sorumludur. Dünyayı mı değiştireceğiz deyip, işin içinden sıyrıldığımızı düşünmek sadece kocaman bir yanılgıdır.
Hz. Mevlana “işliyorsan da günahı dürüstçe işle” diyor. Demekki dürüstlük, günah hamurunun içindeki iyilik mayasıdır. Dürüst olabilsek, en azından belki huzursuzluk, pişmanlık veya rahatsızlık duyabiliriz. Bu his belki de bize insan olabildiğimizi hatırlatır.
Etrafımızda olup bitene şöyle bir bakıp, yolda yürürken – dolmuşa binerken, müzik dinlediğimiz kulaklıklarımızı çıkarıp yardıma ihtiyaç birini görmezden gelmek yerine, ona bir iyilik yaparız. Belki bilgisayardan kafalarımızı kaldırıp düşen bir çocuğu yerden kaldırırız. Belki karşıdan karşıya geçerken zorlanan bir yaşlının yanından geçip gitmek yerine ona yardım ederiz. Belki gerçekten karnı aç olan birine yemek ısmarlarız. Belki hiç sebepsiz bir kimsesizi sevindiririz. Belki de gerçekten “insan” olabiliriz,”duyarlı” olabiliriz.
BİZLER DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEKTEN DEĞİL, SADECE YÜCE ALLAH’IN (C.C.) KARŞIMIZA ÇIKARDIKLARINDAN SORUMLUYUZ.
Yazıma yine Hz. Mevlana’nın bir sözüyle son verirken, sizlerden isteğim gelecek nesillere lütfen “duyarlı” olmayı öğretelim ki “insan” gibi yaşayabilsinler.
“ACI SUDA, TATLI SUDA BERRAKTIR.
SAKIN GÖRÜNÜŞE ALDANMA...
GÖRÜNÜŞTE HERKES İNSANDIR.
AMA GERÇEK İNSAN HAL EHLİ OLANDIR”
Kalın sağlıcakla…
GÜNDEM
13 Ekim 2017 - 09:25
Güncelleme: 13 Ekim 2017 - 09:27
Bu Kadar Mı Duyarsızlaştık
GÜNDEM
13 Ekim 2017 - 09:25
Güncelleme: 13 Ekim 2017 - 09:27