Birbirinden farklı alanlardaki akademisyenlerin bir araya geldiği Çocuk Hakları ve Refahı Sempozyumu’na yoğun katılım oldu. Dün başlayan ve bugün de devam eden sempozyumun açılışında konuşan Türk Üniversiteli Kadınlar (TÜKD) Antalya Şube Başkanı Fulya Sarvan, bu projeyi ortaya atmalarındaki asıl nedenin, çocuk istismarıyla ilgili basına yansıyan haberlerle, bilimsel verilerle ve raporlarla birlikte çocukların çok ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldıklarını fark etmeleriyle ilgili olduğunu belirtti. Cumhuriyet’in 101’inci ve TBMM’nin kuruluşunun 104’üncü yıldönümünde çocuklarla ilgili farkındalığı kamuoyunda yükselten ve bunlarla ilgili mücadelelerinde güçlerini birleştirme kararı aldıklarını ifade eden Sarvan, sempozyumun bu şekilde meydana geldiğini açıkladı.
‘ÇÖZÜM İÇİN BİRLİKTE HAREKET
Antalya’nın akademisyenleri ve güçlü sivil toplum hareketlerini bir araya getirerek onların bilimsel verilerini birbirleriyle paylaşmalarını amaçladıklarını ifade eden Başkan Fulya Sarvan, “Bilime dayanmayan, temelini bilimden almayan herhangi bir çabanın başarılı olması mümkün değil. İşte bu sempozyum bu amaca gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu süreçte üretilen bilgilerin kamuoyuna doğru bir şekilde yansıtılması lazım. Çocuk hakları ve refahı konusunda iyileştirme talebiyle ortaya çıkan bütün proje kurum ve kuruluşlarımızın bu çözümler için birlikte hareket etmelerini, projeler geliştirmelerini sağlamalıyız” dedi. Çocuklarla ilgili sorunların aslında toplumda farkında olunan sorunlar olduğunu dile getiren Fulya Sarvan, çocukların yaşadığı sorunları şu şekilde açıkladı, “Maalesef çocuk yoksulluğu ve çocuk işçiliği Türkiye’de giderek çok ciddi bir sorun oldu. Yoksulluktan kaynaklanan çocuk sorunları; okulu terk eden, okula aç giden çocuklar, çocuk işçiliği, iş kazaları, iş başında çocuk ölümleri ve suça sürüklenen çocuklar. Eğitimden kaynaklanan sorunlar; okul öncesi eğitimde yeterince okullaşma sağlanamadı. İlk ve orta öğretimde nitelik sorunları olduğunu PİSA ve ABD gibi karşılaştırmalı testlerden öğreniyoruz. Öğretimde neredeyse yüzde 10’u özelleştirilmiş durumda ve bu eğilim giderek artıyor. Çünkü daha nitelikli eğitim almak için insanlar özel kurumlara başvurmak zorunda kalıyor. Yoksulluk ve kültürel nedenlerle örgün eğitimden faydalanamayan çocuklar var. Özel gereksinimli çocukların, bireylerin eğitimi yeterli değil” diye konuştu.
‘SORUNLAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR’
Çocukların yaşadığı sorunların çığ gibi büyüdüğüne dikkat çeken Sarvan şöyle devam etti: “Diğer taraftan da çığ gibi büyüyen mülteci çocukların eğitimi sorunları var. Çocuklara yönelik ihmal, istismar ve şiddet konuları var. Aile içinde, çeşitli kurumlarda fiziksel ve cinsel istismar ve şiddet var. Sosyal medyadan kaynaklı bir istismar da var, erken ve zorla evlendirilme, aile içi şiddet, okulda şiddet, akran zorbalığı vs. Çocukların ruh ve beden sağlığı sorunları, yoksulluktan kaynaklı yetersiz beslenme var. Ancak yoksulluktan kaynaklanmayan yetersiz beslenme ve kötü beslenme de olabiliyor. Gelişim bozuklukları, obezite, madde bağımlılığı, aşı karşıtlığı, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi zorunlu dijital uyum ve sosyal medya kullanımı da çocuklarda yanlış sağlık ve gıda okuryazarlığı konuları çok önemli başlıklar. Bbu önemli sorunların çözümü için gerek akademisyenlerle gerekse STK’larla çocuklara yönelik önemli gün ve haftalarda çeşitli projeler geliştirip kamuoyuna duyuracağız. Yanlış ve eksik beslenen çocuklar için gıda okuryazarlığı konusunda bir proje başlatmak istiyoruz. Bu projeyi Antalya’daki anaokulu ve ortaokul çağındaki çocuklar için öğretmenleriyle birlikte tasarlayarak burada başlatmak istiyoruz. ‘Gıda Okuryazarlığı’ projesi, gerçekleştirilen sempozyumla birlikte 194 kişilik ekiple beraber en somut, en sahaya yönelik proje olacaktır.”
ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ VURGUSU
Zaman zaman araştırma üniversitesi olmadıkları yönünde eleştirilere maruz kaldıklarını Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Cengiz Toker de, “Bu süreç maalesef önceki yıllarda başlatılmamış. Biz Rektörümüzün liderliğinde bu süreci başlatmış bulunuyoruz ve verilerimiz yönünde önümüzdeki iki yıl içinde araştırma üniversitesi olabileceğimizi görebiliyorum” dedi. Kendi çocukluğundan örnekler vererek konuşmasını sürdüren Toker, çocukların yaşadıkları sorunlara değinerek sempozyumun sonunda çıktılarının alınıp bilimsel verilerle değerlendirilmesinin toplumsal katkı bakımından çok önemli olacağını belirtti. Toker, “Eğer çalışma bilimsel dayanaklara dayanmıyorsa, orada başarı ya tesadüfen gerçekleşir ya da büyük ölçüde gerçekleşmez. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.’ Yani bilimsel yolla takip etmemiz gerekir. Bilimsel yolu devam ettirip, topluma yararlı işler yapmanın yolunu aramamız gerekiyor. Bu anlamda üniversitede kurulacak merkezle ilgili biz bu konuda finansal nedenlerden dolayı maalesef yazı süreçlerimiz birkaç defa reddedildi. Eğer bu süreci aşamazsak şu anda aktif olmayan merkezlerimizi belki açabiliriz. Sempozyumun topluma katkı sağlamasını, bilimsel içeriklerini değerlendirmesini canı gönülden temenni ediyorum” diye konuştu.
‘HEPİMİZİN DOĞUŞTAN HAKKI’
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bilgin Tiryakioğlu ise çocuk hukuku alanında aslına farkına varılmasa da uzun yıllardan beri devam eden bir yaklaşım olduğuna işarete ederek şunları söyledi: “Özellikle bu yaklaşım, çocukların korunmaya muhtaç, küçük varlıklar ve nesne olarak görme anlayışı hem hukuk kurallarına hem de hukuk kurallarına uygun olarak çıkartılan diğer ikinci mevzuata, aslında toplumsal uygulamalara kadar yansımıştı. Bu ‘Çocuk Hukuku’ dediğimiz yaklaşım artık yavaş yavaş terk edilmeye başlamıştır. Devlet çocukları geleceğimiz olarak gördüğünde, onlara müdahale etme ve onları kendi isteğimizle belli ideolojilere göre şekillendirme imkanına sahip oluyoruz ki bu korkunç bir şey. Bugün gelinen noktada hak temelli (çocuk özne) dediğimiz yaklaşım var. Çocukların kendilerine özgü nitelikleri göz önüne alınarak ve bazı öncelikler de gözetilerek hakların sahibi olmalarını sağlamak amaçlanmaktadır. Şu anda ise hak temelli yaklaşım ve korumacı yaklaşım birlikte hakim olarak varlığını sürdürüyor. Bu haklar hepimizin doğuştan hakkı, bu çocuklar için de böyledir.”
---