Antalya Ortak Düşün Meclisi (ANODEM) Mart ayı toplantısı, Ramazan Ayı olmak hasebiyle, iftar ve sonrasında ‘İslam dini ve din-kültür İlişkisi’ başlığı altında gerçekleştirdi. Yaklaşık kırk meclis üyesinin katıldığı ve oturum başkanlığını mali müşavir/yazar Eşref Ural’ın yaptığı toplantıda; Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi ve ANODEM daimi üyesi Prof. Dr. Sabri Yılmaz ile Fen Edebiyat Fak. Öğr. Üyesi ve ANODEM daimi üyesi Doç. Dr. Önder Bilgin, dinlerin yaşadığı coğrafyadan ve o coğrafyanın kültüründen nasıl etkilendiklerini ve kültürleri nasıl etkilediklerini, tarihsel örnekler ışığında anlattı. Oturum başkanı Eşref Ural, toplantı açılış konuşmasında ANODEM’in Antalya demokratik düşünce iklimine koyduğu katkıların önemine değinerek, çalışmalarının artarak devam edeceğini vurguladı. Açılış konuşmasının ardından söz alan Prof. Dr. Sabri Yılmaz, “İslam dini ve din-kültür ilişkisi hakkında tutarlı bir söylem ortaya koyabilmemiz için Din, İslam, İslâmiyet ve Müslümanlık gibi kavramlarla ne kastedildiğini belirlememiz, dolayısıyla söz konusu kavramları tanımlamamız gerekir. Çünkü sosyal hayatta yaşadığımız çatışmaların altında yatan en önemli sebeplerden biri söylemlerimizde dile getirdiğimiz kavramlara yüklediğimiz içeriklerin farklı olması, dolayısıyla kavram kargaşasıdır” dedi.
‘DİNİ TANIMLAMAK ZORDUR’
“Tanımlanması en zor kavramların başında din gelmektedir” diyen Yılmaz şöyle devam etti: “Gerek geçmişte ortaya çıkmış gerekse günümüzde mevcut bütün inanç şekillerini kapsayan ve onların ortak yönlerini ifade eden bir tanım yapmak oldukça zordur. Nitekim felsefeciler, din bilimcileri, dinler tarihçileri, sosyologlar ve psikologlar uzmanlık alanlarının gereği dinin tanımını farklı şekillerde yapmışlardır. İslâm bilginleri ise ‘Allah katında gerçek din, şüphesiz, İslâm’dır’ mealindeki ayet başta olmak üzere Kur’an’ın bazı vurgularını dikkate alarak genelde hak ve batıl din şeklinde bir sınıflama yapmışlardır. Kur’an’da ‘hak din’ ve ‘doğru din’ nitelemelerinin yer alması, hak din olarak sadece İslâm’ın gösterilmesini gerekli kılmıştır. Din, seçtiği elçiler vasıtasıyla Allah tarafından akıl sahibi varlıklara bildirilen, kendi irade ve tercihleriyle onları dünya ve ahiret mutluluğuna yönlendiren, başka bir ifadeyle dünyada salaha, ahirette felaha kavuşturan bir kurallar bütünüdür.”
‘BİR ÇOK MÜSLÜMANLIK VAR’
“İslamiyet, yaşanılan zaman, içinde bulunulan coğrafya ve iklim, siyasî, tarihî, iktisadî ve sosyal şartlar ve o toprakların tarihi boyunca var olmuş daha eski kültürlerin etkisiyle son derece değişik, renkli ve hatta zengin yorumlara, anlayışlara ve biçimlere dönüşmüştür. İşte Kur’an ve Sünnet’in Müslümanlar tarafından yaşanan bu biçimine de Müslümanlık denir. Onun için de Hz. Peygamber’in vefatından itibaren tarih boyunca tek bir Müslümanlık değil, birçok ‘Müslümanlık’ var olmuştur. Kısaca İslam, yani Kur’ân-ı Kerîm, tek ve evrensel olmasına rağmen, onun Müslümanlar tarafından anlaşılan, yorumlanan ve yaşanılan biçimi, coğrafî, siyasî, tarihî, sosyal ve kültürel anlayışlara göre değişmiştir”.
‘İSLAM, BARIŞ VE HUZUR DİNİDİR’
“Son Peygamber Hz. Muhammed’in getirdiği İslam dini, insanlığa güven, huzur ve esenlik sağlamayı gaye edinen inanç, ibadet ve ahlak sistemini içeren kurallar bütününü ifade eder. Bu dinin adının bizzat Kur’an’da barış, huzur ve esenlik anlamına gelen ‘İslâm’ olarak ifade edilmesi dikkat çekici bir husustur. Bu dini benimsediği için ‘Müslüman’ olarak nitelenen insan ise bulunduğu ortamda Allah’ın koyduğu hayat nizamı çerçevesinde huzur, emniyet ve güven içinde yaşayan, çevresindekilere de aynı duyguları hissettirerek onların kendisine güven duymasını sağlayan kişidir. Bir başka ifadeyle Müslüman, toplum hayatında hâkim kılınması gereken adalet ile temin edilen güven ve ferahlık içinde yaşama düzenine yatkın inanç ve tutumları benimseyen insandır. İslâm dini insanın hem vicdanını hem düşünce sistemini hem de hayatını düzene koymayı hedefleyen, insanoğlunun öncelikle dünya hayatındaki bütün acı ve sıkıntılarını sona erdirip huzura kavuşturacak ilke ve çareleri bünyesinde barındıran, dolayısıyla bütün beşeriyeti kucaklayan bir insanlık dinidir.”
BİLGİN: DİN BİR BİLGİDİR
Toplantının bir diğer konuşmacısı Doç. Dr. Önder Bilgin ise din gerçeğini bir bilgi olarak ele alan konuşmasında şunları dile getirdi; “Dinleri ‘peygamberi olan’ ve ‘peygamberi olmayan’ dinler diye iki başlıkta ele almanın kendisi açısından daha doğru bir ayrımmış gibi geldiğini, peygamberli dinlerin bilgisinin inananları tarafından Allah’ın bilgisi olduğuna inanılıyor. Din bir bilgidir, Allah’ın bilgisinin insandaki tezahürüdür, alımlanışıdır. Dini bilgi insanın alış gücüne bağlı olarak her insanda farklı zamanlarda veya yaş aralıklarında farklı ortaya çıkar. Bu farklılık bir kültürel ilerlemenin nedeni de olabilir. Alış gücü ise ‘bilgi edinirken bilgi edinene düşen paydır’. İşte bu pay alış dolayısıyla insan ve topluluklar her bilgi çeşidinden olduğu gibi dini bilgi ile bir düşünce, eylem, eşya meydana getiriyor. Bunların bir kısmı daha dar çevrelerde meydana geldiği için ‘özgü kültür’ veya töre olarak kalıyor, bazı yapıp etmeler ise bir milletin özelliğini ve motiflerini taşıdığı için ‘milli kültür’ unsuru oluyor ama genel ve evrensel bilgi ve ilkelerle yapılan kültür yaratmalarına ve eserlerine ise ‘ortak kültür’ veya medeniyet diyoruz. Bu bağlamda hem milli kültür hem de ortak kültür örneği olarak Mimar Sinan’ın eserleri bir yönü ile Türk Milli kültürüne diğer yönü ile de dünya ortak kültür mirasına aittir. Din ile kültürü özdeşleştirmeden, birbirine indirgemeden aralarındaki ilişkiyi kendi saygınlıkları içerisinde ortaya koymanın akılcı bir tutum olduğunu bunun için de bilgi çeşitlerini bütün boyutları ile ele alıp her bilgi alanında milli ve ortak kültür meydana getirecek ürünler ortaya koymak gerekir.”
Buse Nur AKAY