YÖK’ün üniversitelere müdahaleleri hakkında açıklamalarda bulunan Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk, 2547 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği günden bugüne üniversitelerin toplumsal sorunlara mesafeli durmasını sağladığı ve doğası gereği özgür olması gereken üniversitelerin siyasi iktidarların kontrolüne geçtiğini vurguladı. Ayrıca YÖK’ün üniversiteleri piyasaların ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürmekte bir aparat olduğunu söyleyen Öztürk, “Küresel ölçekte artan rekabet koşullarına göre ‘üniversitelerin yeniden yapılandırılması’ hükümet ve sermaye çevreleri için önemi artan bir ihtiyaç haline geldi. YÖK bu süreçte üniversitelerde piyasa odaklı dönüşümün yukarıdan müdahaleler ile hızlandırılmasında önemli rol oynadı. Rekabet kavramı etrafında akademik ölçütlerin yerine ekonomik ölçütler ikame edilirken, bilgi üretimi ekonomik bir tarife büründürülerek toplumsal yarar rafa kaldırılmıştır” ifadelerini kullandı.
‘ÜNİVERSİTELER İTİBARSIZLAŞTI’
Her şehre bir üniversite kampanyasıyla üniversitelerin itibarsızlaştırılmasını eleştiren Öztürk, “2006 YÖK Strateji Raporu’nda üniversiteleşme oranının düşük olması sorunsalı, iktidarın siyasi ihtiyaçlarıyla örtüşmekteydi. ‘Her şehre bir üniversite’ mantığıyla üniversitelerin sayısı artarken ortaya çıkan nitelik problemleri göz ardı edildi. Üniversiteler iktidarın kontrol mekanizmalarına dönüştürüldü. Üniversiteyi üniversite yapan değerlere yapılan saldırılarla, kadrolaşma ve yozlaşmanın önünü açıldı. Gitgide otoriteleşen iktidar, etki alanını artırarak bu süreçten kazançlı çıktı. Sonuç olarak niteliğin bir kenara bırakıldığı 2010 sonrası ivmelenen piyasalaşma sürecinde performans değerlendirmesi, mali esneklik, çok kaynaklı gelir yapısı, kalite gibi kavramlar etrafında ‘Üniversitelerin Yeniden Yapılandırılması’ çalışmalarını hızlandıran YÖK’ün 2016 yılında akademisyenler için ‘Akademik Teşvik İkramiyesi’ düzenlemesini uygulamaya koyması nitelik ölçümleri, performansa dayalı kriterler, bilgi üretimi, çalışma ve istihdam koşullarında dönüşüme yol açtı” diye konuştu.
‘5 BİN 904 İHRAÇ YAPILDI’
Konuşmasının devamında 2016 yılında görevden alınan personellere ve rektör atama yetkisinin Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasına ilişkin açıklamalar yapan Başkan Kadir Öztürk şunları kaydetti:
“11 Ocak 2016 tarihinde bin 128 akademisyenin ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlığıyla imzalamış oldukları bildiriye karşı, iktidar, cadı avıyla cevap verdi. 2 yıl süren OHAL dönemi ve KHK rejimi üniversitelerin yıllardır kurgulanan yeniden yapılandırılması için bulunmaz fırsattı. 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL sürecinde 32 KHK çıkarılarak çoğunluğu ‘Barış İçin Akademisyenler’ olmak üzere 5 bin 904 akademisyen, bin 408 idari personel üniversiteden ihraç edildi. Geçen 8 yılda Barış Akademisyenleri türlü hukuksuzluk ve eziyetle mücadele ederken, mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığı için görevlerine dönmeleri hala engellenmektedir. Üniversiteler içerisinde görmezden gelinen idari ve teknik personelin varlığını yükseköğretim istatistiklerinde dahi yok sayan YÖK, bugün onların ‘ayrımcılığa maruz kalma’, ‘tayin hakkı’ ya da ‘düşük ücret’ sorunlarına çözüm üretmekle değil, performans ve angarya baskısını nasıl kurumsallaştırabileceği planları yapmakla yetinmektedir.”
‘ANKARA’YA SADIK BİR PERSONEL’
“Rektörleri atama yetkisi doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verildi. Rektörler artık üniversite bileşenlerine, akademik ve bilimsel özgürlüğe ya da kamuya karşı bir sorumluluk taşımıyor, tek yükümlülükleri ‘Ankara’ ile aralarını sıkı tutmak ve Cumhurbaşkanına sadık bir personel olmaktan ibaret. Yüksek Öğretim Kanunu’nun verdiği aşırı yetkilerle, görev yeri değişikliği adı altında sürgün, norm fazlası bırakma yoluyla tasfiye, mobbing, kayırmacılık, kadrolaşma pratikleriyle bir taraftan iktidarın ihtiyaç duyduğu itaat kültürünü hayata geçirirken diğer taraftan yükseköğretim kurumlarının içini boşaltmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamında yaşam koşulları giderek zorlaşırken siyasal iktidarın temel hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamaları nefes almayı dahi güç duruma getirmektedir. Fakat tüm bu zorbalığa karşın, iktidar toplumsal rızayı inşa edememekte ve hegemonyasını pekiştirememektedir. YÖK aracılığıyla üniversitelerin kamuyla olan ilişkisinde yaratılan büyük tahribata, itaat kültürüyle hakikatin değersizleştirilmesine rağmen, topluma karşı sorumluluk taşıyanlar, direnmeye devam etmektedir.”
‘ÜNİVERSİTELERE ÖZGÜRLÜK’
“Akademik özgürlüğün siyasi-ideolojik saldırılar sonucu ayaklar altına alınması bugün üniversitelerin yaşadığı sorunların temel nedenlerinden biridir. Üniversitelerde akademik özerklik ve bilimsel özgürlüğün tesis edilmesi için gerekli koşullar derhal sağlanmalıdır. Belirtmek isteriz ki artık tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden özgürlüklerine kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir. Eğitim-sen olarak İnsan, toplum ve doğa yararına bir üniversite ve demokratik yaşam koşullarını hayata geçirmek için ortak ve güçlü tutumumuzun hayati önemini belirterek, üniversiteler akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün mekânları olana kadar, üniversitelerde iş güvencesi, kamusal finansman hayat bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.”
Oğuzhan BOZAĞAÇ