Seçimlerle ilgili çok yazılar yazdım.
Manavdan alacağımız meyveyi, marketten alacağımız peyniri, bahçemize dikeceğimiz meyve ağacını, gideceğimiz okulu, bir ömür boyu beraber olacağımız hayat arkadaşımızı, bizi yönetecek vekil veya başkanları seçeriz. Her birinde ayrı ayrı kıstaslar ararız. Bazen kendimiz karar veririz. Bazen de yakın dostlarımızdan etkileniriz.
Her seçimin de vebali vardır. Bazen bizim kararımız, diğer insanların durumlarına da tesir eder. Dolayısıyla sorumluluğumuz sadece bizi değil, toplumu da ilgilendirir.
Bugün sizlere seçim oyunları üzerine birkaç olayı hem düşünmek, hem de gülmek için anlatmak istiyorum. Bunlar dağarcıkta kalan hatıralardandır.
İFTİRA FURYASI
1950’li yıllarda rahmetli dayım Dr. Asım OKUR bir iftira ile milletvekili iken Yassıada’ya düşmüş. Hâkimin sualine kızıp “Ben buyum, beni değiştiremezsin.” diye tavır koymuş, bedelini ödemiş. 1960’lı yıllarda amcam Dr. Hasan Fehmi BOZTEPE, Adalet Partisi’nden milletvekili seçimine girmişti. Her ilçede delegeler oy kullanıyordu. Parti içinde iki grup vardı. Amcamın grubu çok iyi gidiyordu. Rakip grubun meşhur bir adayı (İ.A.) “Seçim harptir. Harp hiledir.” düsturuyla çalışıyordu. Cumartesi günü saat 13:00’dan itibaren, 35 araba ve ikişer kişi ayarlıyor. Manavgat’ın 89 köyü vardı. Her köye bu adamlar gidip delegelerle ve muhtarlarla görüşüyorlar “Hasan Fehmi Bey adaylıktan çekildi. Oylar heder olmasın, oylarınızı (İ.A.’ya) verin” derler. Eskiden cep telefonu yok, normal telefon bile yok. Olayın doğru, yanlış olup olmadığının tahkiki yapılamıyor. Saat 17:00’da seçim yasakları başlıyor. Öz halam “madem Hasan öyle dedi, biz dediğini yapalım” der ve (İ.A.’nın) grubuna rey verir. Daha sonra olay anlaşılır, ama tavşan dereyi geçmiştir.TEMELİN TEMELİ
Bürokrat bir kişi, siyasete merak sarar. Sivas Belediye Başkanlığına aday olur. Liderinin, yaşadığı şehirden adaylığı, onu güçlü kılmaktadır. Seçimden bir gün önce rakibi belediye başkan adayı ile bir televizyon kanalında canlı yayına çıkarlar. Karşılıklı sevgi, saygı çerçevesinde konuşmalar devam eder. Tam program kapanırken, diğer aday Sayın Temel KARAMOLLAOĞLU söz ister ve bürokrata, Antalya, Manavgat’ta bulunan barış suyunun yurtdışına satışı ile ilgili yapılan projede görev alıp almadığını, projeyle ilgili teknik görüşlerini sorar. Sayın Bürokrat büyük bir hazla yaptıklarını anlatır. Mükemmel bir projeyle, güzel bir sistem olduğunu belirtir. Program kapatılırken: “Yani siz Yahudilere, Filistinli çocukları öldüren katillere, pis Siyonistlere, Müslüman bir ülkenin suyunu peşkeş çekiyorsunuz öyle mi? Yahudi’ye hizmet ediyorsunuz. Yazıklar olsun. Bu suyun Yahudilere verileceğini bilmiyor musunuz?” der. Bürokratımız birden kıpkırmızı olur. Tam cevap verecekken programcı: “Efendim süreyi aştık, kapatıyorum” diyerek, yayını keser. Bürokratımızın morali bozulur. Hem sunucuya, hem Temel Bey’e: “Bu yaptığınız etik mi?” der. Kırgın olarak TV kanalından ayrılırlar. Bir gün sonra (cumartesi günü) bürokratımız moral kazanmak için en güçlü olduğu mahalleye gider. Mahallede kadınlar ekmek yapmaktadırlar. “Bacılar kolay gelsin. Mübarek ve bereketli olsun” derken, kadınlar birden ayağa kalkarlar, üzerine yürürler: “Sen katil Yahudilere su veren adam değil misin? Defol buradan. Terk et burayı.” diye hakaretler yaparak, gelenleri gönderirler. Bir gün sonra yapılan seçimde, bürokratımız 60 reyle seçimi kaybeder. O zaman televizyonların çok büyük bir etkisi vardı. Bu etki bu programda da net ortaya çıktı. Benzer bir seçim olayı da yıllar önce Antalya’da yaşandı. Görevdeki belediye başkanı (İ.A.) aday, rakibi de (M.A. adında) bir devlet görevlisiydi. Seçimden bir gün önce adaylardan (M.A.) 20 bin adet el ilanı bastırır, sabah gençlerle o ilçenin tamamına dağıtırlar. İlanda “Bu belediye (İ.A.’nın) çiftliği olmuş. 37 tane akrabasını (kardeşini, yeğenini, bacanağını, baldızını, kayın biraderini, hala oğlunu, teyze oğlunu vs.) belediyeye almış. Artık bu usulsüzlüğe, çiftlik yönetimine “DUR” demek lazım. Reyler (M.A.’ya)” diyorlar. Cumartesi günü (İ.A.) bunların yalan ve iftira olduğunu anlatamıyor. Saat 17:00’de seçim yasağı başlıyor. Vatandaş ise küfürler ediyor, seçimi (M.A.) kazanıyor. Sonra iş işten geçince gerçek anlaşılıyor. YALAN VE İFTİRALAR! HESABI YOK MU BUNUN?İFTİRA-YALAN-DOLAN-ÇAMUR AT İZİ KALSIN SİYASETİ BİTECEK
Sayın Menderes TÜREL belediye seçiminde daha önceleri birçok iftiraya muhatap olmuştu. Çorumlu Mustafa Bey de bu yalanlara sarılmıştı. Gazeteci kılıklı kişiler (daha sonra bazıları yargılanmıştı. Bu iftiradan, hakaretten, kumpastan, tecavüzden çek-senet yolsuzluğundan vs.) yargılananları savunan avukatlarda (basın özgürlüğüne atıf yapmışlardı.) tezgâhın tepesindeydi. Efendim, son üç günde “Menderes TÜREL’in Valensiya’da evi var” dediler. Derhal Dışişleri Bakanlığı sayesinde böyle bir şey olmadığı bilgisi alındı. Basına dağıtıldı. Eşinin paraları alıp yurt dışına kaçtığını söylediler. Antalya’da olduğu anlaşıldı. Daha neler neler? Sonra bunlardan dolayı hepsi yargılandı. Para cezaları ödediler. Her seçim dönemi partilere, seçim ofislerine, tabelalara, afişlere ve adaylara saldırılar olmaktadır. Geçtiğimiz gün bir grup muhalif partili, Gündoğmuş Belediye Başkanı Sayın Mehmet ÖZEREN’i 6 saat taciz ediyor. Başkan Bey karakola ve savcılığa şikâyet ediyor. Daha sonra ise evinin önünde saldırmak istiyorlar. Başkan nefsi müdafaa olarak havaya iki, üç el ateş ediyor. Hem saldırıyorlar, hem de “Bize saldırıldı” diyorlar. 12 Eylül’den önce 2500 seçmeni olan Gündoğmuş’ta herkesin gittiği kahvehane, camii, fırın, bakkal bile ayrıydı. Siyaset en yakın arkadaş ve akrabaları birbirine düşürmüştü. Oyuna gelmeyelim. Seçim bitecek, insanlar birbirinin yüzüne bakacak. Dargınlıklara, kırgınlıklara, kavgaya mahal vermeyelim. Her zaman olduğu gibi son üç günde sözlü, yazılı veya fiili sataşmalar, tahrikler, yalan, dolan ve iftiraların dozu artar. Aman çok dikkat edelim. Tahrik ve şantajlara kapılmamalı, itidalli olmalıdır. Daha önceleri de yazmıştım. SİYASET SABIR İŞİDİR. İLERİYİ GÖRMEKTİR. Siyasiler bulundukları partileri menfaat ve rant yeri görmemelidirler. Toplumun homojen yapısı siyasete ve yönetime de yansımalıdır. Her an, her yerde suni ve sanal gündemlerle insanlar meşgul edilmektedir. Hedeften ve kızıl elmadan uzaklaşılmıştır. Zarfla uğraşılmakta, “mazruf” ve “muhteva” unutulmaktadır. Bu seçim adaletin, istikrarın, bekanın oylanmasıdır. Seçilenler; işinde başarılı, liyakatli, tecrübeli olmalıdır. Seçilmiş olduğu makamı, meslek olarak görmemelidir. Diyet borcu olmayan, adam olmalıdır. Seçilecek olan kişinin, temsil kabiliyeti, tahsili, bilgisi, kültürü olmalıdır. En önemlisi aile babası olmalıdır. Hukuki ve vicdani sorumluluk ve meşrutiyet duygusu ile görev yapmalıdır. Emanete hıyanet etmemeli, emanete layık olmalıdır. Seçilmiş olduğu makamın,” ikbal “yeri değil, “ateşten gömlek” olduğunu bilmelidir. Seçildikten sonra halka tepeden bakmamalıdır. Demokrasi adına halka zulme müsaade etmemelidir. Ülkede hatırlarsanız, bir 11’ler olayı çıkmıştı. Çirkinlikler, yolsuzluklar, rüşvetler gündemdeydi. Bugün PKK-FETÖ olayı da böyledir. Menfaatler ve diyetler gündemdedir. Gazeteci, gazeteci gibi olmalıdır. Şantaj, montaj, ticaret ve ajanlık peşinde koşmamalıdır. İktidar veya muhalefet partilerini her türlü legal ve illegal usulleri kullanarak dizayn etmek görevleri değildir. Aziz dostlar, işi ehline verelim. Çocuklarımızın geleceğini düşünelim. Reyimizi hendek kazanlara, askere ve polise kurşun sıkanlara, teröristlere, terörist severlere, sulh konseyi üyelerine, Fetöcülere kullanmayalım. Bu seçim iktidar değişikliği değil, belediye (yerel) seçimdir. Gün kavga, ayrışma zamanı değildir. Birlikteliğimizi bozmayalım. Vatan, millet, bayrak, ezan aşkımız bizi bir tutuyor. Kuru particilik yerine, yapılan hizmetlere bakalım. Vicdanımızın sesini dinleyelim. Kalın sağlıcakla...