Yeni aldığım üçlü koltuğun üzerinde 6 gün boyunca hareketsiz yattım, hiç temizlik yapmadım, hatta kapıdan girer girmez kotumu tepinerek ayağımdan çıkarıp, mutfak masasının üzerine fırlattım, nasıl olduğumu merak edip eve gelme ihtimali olan dostlarıma sakın hiç bir yere dokunmayın ve en ufak bir şeye diye talimat verdim, kül tablalarını dökmedim, perde almadım eve, doğan güneşle uyanıp batan güneşle uyudum, battaniyeleri koltuğun bir başına, yastıkları mutfak tezgahına fırlattım... uzunca bir süre böyle yaşadım...
Şunu yap bunu yap diyen kimse yoktu...
Çamaşır makinesinin tüm programlarını kafama göre çalıştırdım, renklileri sentetikte, sentetikleri beyazda, beyazları renklilerle beraber yıkadım...Harika oldu...
Terlikleri koltukların altından çıkarmadım, eve gelenlerin ayağına hep farklı çift terlikler verdim, tuvalet kağıtlarını banyodan koridora kadar çekip desenler yaptım...
Ev bir süre böyle yaşamaya devam etti...
Balkona pisleyen güvercinlerle arkadaş oldum, balkonu da epey yıkamadım, şezlong bozması sandalyemin üzerinde çiftleşen güvercinleri yattığım yerden izledim...
Gömlek giymeden boynuma kravat takıp boy aynasında kendime bakarak şarkılar söyledim...
Televizyonun karşısında duran sehpanın karşısına çarşaf serip üzerinde ütü yaptım...
Tüm bunları yaparken ev hala dağınıktı... yaklaşık bir ay böyle yaşadım...
Hayatıma karışan, şunu şöyle yap diyen, yönetmeye çalışan, olması gerekenlerini direk değil fakat zamana yayarak damarlarıma şırıngalamaya çalışan kim varsa hayatımdan uzaklaştırdım...
YalnIzlığımın kışı başlıyordu artık, yağmurlar perdesiz camlara vururken, bazen ağlıyor bazen gülüyorken, sürekli yazdım, yazdım ve yazdım...
Bir kitaba değil, altı kitaba birden başladım yine... Birisinden sıkıldığımda diğerine geçince yeni birşey yapmış gibi oluyor, ondan sıkılınca diğerine başlıyor, en son ilk başladığıma geri dönüyor, böylelikle başladığım işi yarım bırakma gibi görünenlerim yüzünden yediğim tüm baskı ve suçlamaları altı kitabı birden bitirerek kendimce çürütüyordum...
İlk başlarda yaşadığım bundan sonra ne yapacağım dürtüsü, gelecek kaygısıyla birleşip afaganlar şeklinde üzerime üzerime geliyordu, bu kadar şeyin içinden nasıl çıkacaktım sorusu anlarımı yaşamama engel oluyordu...
Zamanla bu korkunun kendisini garip bir güce dönüştüreceğinden haberim yoktu...
Bir şeyleri kendi başına yapabilmenin ve koyduğum kısa vadeli planların hedefe ulaşması beni çok mutlu ediyordu...
Sırt çantamı alıp görmediğim yerlere gitmeye karar veriyor sonra yaptığım planlardan vazgeçiyor, vazgeçtiklerime bir daha bakıyor yapabilirim diyordum...
Kısa vadeli planlar iyidir, insana kendini iyi hissettirir...
Sonra yeni insanlar tanıdım...Samimi ve içten...Dengelemek zorunda kaldığım kim varsa hepsinin suratına içimden pis pis sırıttım...
Giderek yalnızlığımdan keyif almaya başladım, uzun cümleler kurup donuk bir duyguyu ifade etmek yerine, kısa ama öz cümlelerle hayatımdan birilerinin gitmesine, yeni dostların gelmesine izin verdim...
Şimdi iyiyim, arkama dönüp baktığımda bir şeyleri kendimce başarabilmenin eseriyle övünüyorum...
Bir şeyleri yapabildiğimi gördükçe kendimle daha da çok barışıyorum...
İlk başlardaki korkular yerini umuda bırakıyor... Daha çok yapmak istediklerim var, bunlar için kendimi daha güçlü hissediyorum...
Evi temizledim, bardakları raflara yerleştirdim, burada da kendi sistemimi uyguladım...
Öyle okuldaki uzun boylu öğrencilerin en arka sırada oturtulması gibi bardak dizmiyorum mesela... En büyük bardaklar en önde, elimi üzerlerinden uzatıp çay bardaklarını öyle alıyorum...Bu beni çok mutlu ediyor...
Az eşyam var, hepsi çok değerli ve hepsinin bir görevi var...
Raflar kitap taşıyor, koltuğum dostlarımı ağırlıyor, masam, üzerinde yemek yememi ve ekseriyetle yazı yazmamı sağlıyor, buzdolabı soğutuyor, kısacası herkes kendi işini yapıyor ve kimse kimseye karışmıyor evde...Herkes kendi yolunda...
Mutluyum...
Yalnızlığımın kışı...
Hoşgeldin... İyi ki geldin... İyi ki seni yaşadım...
GÜNDEM
22 Haziran 2018 - 13:11
Yalnızlığımın Kışı
GÜNDEM
22 Haziran 2018 - 13:11