Çocukluk günlerinden, okul günlerine, üniversite anılarından, iletişim fakültesindeki yeni görevine kadar birçok konuda hocamızla keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Yoksul bir aileden dekanlığa giden yol
1962 yılında Afyon Bolvadin’de dünyaya gelen Ahmet Ayhan çocukluk günlerinin yoksullukla ve çalışmak ile geçtiğini söyledi. Ayhan “Bunu ajitasyon olsun diye söylemiyorum konuya giriş olarak söyledim, iş hayatım ve okul hayatım paralel şekilde gitti. 8 yaşında babam beni bir restorana götürüp işe soktu, günde on iki on üç saat çalışıyordum, kazandığım paranın bir hükmü yoktu tabi ama yokluğu, çileyi yaşayarak yaşadığımız hayatın kıymetini öğrendik. Bu bağlamda çok değerli bir kazanımdı.” dedi.
Kardeşleri ile benzer hayat deneyimleri
6 kardeş olduklarını söyleyen Ahmet Ayhan “Aşağı yukarı hepimiz benzer hayat deneyimlerini atlattık. Açıkça söylemek gerekirse toprak damlı bir evde, kış geldiğinde çatısı akan bir evde büyüdük. Bu sadece bize özgü değildi, sosyo-kültürel para metrede pek çok kişinin yaşam şeklinin kısa bir özeti aslında söylediklerim. Süleyman Demirel’in 70 centte muhtaç olmak deyimi 70’lere ait bir ifadedir aslında. O dönemlerde toplu iğne üretemeyen ülke olmak, teknolojik gelişmelerden geri kalmış olmak yani dışa bağlı bir ülke olmaya mahkûm edilmiş bir ülke olmanın getirdiği birçok sıkıntıyı ben o dönem yaşadım. Okuduğumuz okullarda bırakın kaloriferi sobaya yakacağı biz evden getiriyorduk. O yüzden kardeşlerimde hayata çalışarak başladı. Ablalarım da tarlaya gidip çalışıyordu” dedi.
“Askerlikten sonra Üniversiteye girdim”
20 ay askerlik yaptığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Ayhan üniversiteye askerden döndükten sonra hazırlandığını belirtti. Ayhan “ Askerden döndükten sonra üniversiteye hazırlanıp girdim. Atatürk Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım, zor bir bölümdü. (Konuşmaman başında konuya giriş olarak söylüyorum dediğim yer burası) Belki gençlere örnek olur bu söylediklerim, zaman zaman sınıfta da anlatırım, üniversiteye girdiğimde sınıfın en kötü üç öğrencisi arasındaydım, üniversiteyi bitirirken ise en iyi üç öğrenciden birisiydim. Yani Aziz Sancar hoca diyor ya ‘ben zekâya değil çalışmaya inanırım diye’ ben de aynı şekilde çalışmaya inanıyorum. Her gün ortalama 5 saat ders çalışıyordum. Üniversiteyi 4 dört yılda bitirdim, bizim bölümde geneli 6-7 yılda bitiriyordu. Hatta 63 kişiydi bizim sınıf 4. sınıfa geldiğimizde sınıfta 21 kişi kalmıştık. O dönemde okuldan atılmalarda vardı. Biraz korku birazda toplum baskısının da etkisi ile korkunç derecede çalıştım” dedi.
“İletişimci çok yönlü olmalı”
Yüksek Lisansını da lisanstan hemen sonra İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dil bilim yine Fransız Dili Eğitimi üzerine yapan Prof. Dr. Ahmet Ayhan Doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde yaptı. Ahmet Ayhan “Dil bilim ili iletişim bir biri ile iç içe, etle tırnak gibi yani. İletişimi Dilsiz düşünmek mümkün değil. Yüksek lisansı da Dil Bilim üzerine yapınca yavaş yavaş iletişime kanalize olmaya başladım. Hocam da o dönem fakülte dekanımızdı Nüket Hocam, kendisini de saygıyla analım hala da kendisine sevgim devam eder, Halkla ilişkilerde devam etmemi uygun gördü o şekilde yönlendirdi. Yüksek Lisansa başladığım 5 arkadaşımla beraber şuanda 6 profesörüz. Dolayısı ile Fransız dili ve edebiyatı okumam, yüksek lisansımı dil bilim üzerine yapmış olmam bana bu anlamda artı değer kattı. Bu şekilde çok yönlü olmasam belki bu kader özgüvenli olmayabilirdim. İletişimcinin çok yönlü olması bence kıymetli bir şeydir” dedi.
“Hayatımı 12 Eylül öncesi ve sonrası olarak değerlendiriyorum”
Çocukluk hayalinin Albay olmak olduğunu söyleyen Dekan Ayhan “Bir çok çocuğun hayalini o yaşlarda ünlü forma süslerdi. Ben de albay olmak istiyordum. Ne olacaksın diye sorduklarında ‘Albay olacağım’ derdim. Bir gün ilkokulda bir hocam “Albay değil subay olacağım” diyeceksin diyince çok bozuldum. Albay ismi bana çok havalı geliyordu. Sonrasında bizim dönemimizde kurduğumuz hayallerin gerçek olma ihtimalinin olmadığını yaşadıkça öğrendik. Evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördük. Çünkü 12 Eylül öncesi o dönemlerde okul bitirmek çok kolay bir şey değildi. Benim yaşantımı da 12 Eylül öncesi ve sonrası diye iki aşamada değerlendirmek lazım. Az öncede söylediğim gibi 20 ay askerlik yaptıktan sonra üniversite okudum. Geçmişin muhasebesini yaparsak 70’lerde ve 80’lerin başında bir çok genç önemli bedeller ödedi. Yani belki de hiç düşünmediği bir hayat çizgisiyle karşı karşıya kaldı. Hak ettiği yerlerin çok çok altında yerlerde kaldı. Çünkü 12 Eylül 1980’e kadar yaşanan kavga gürültü her gün birilerinin hayatını kaybettiği Türkiye ciddi bir bedel ödetmişti açıkçası. Umarım Türkiye yine o büyük bedelleri ödemez” dedi.
“Akademik kariyer planım yoktu”
Üniversiteye girerken öğretmenlik ya da tercümanlık yapabileceğini düşündüğünü söyleyen Ahmet Ayhan “Üniversiteye başladıktan sonra çalışma tempomu yükselttiğimde hedefimi akademisyenlik olarak koymuştum. Son sınıfa geldiğimde öğrendiğim bilgilerle beraber özgüvenim de oluşmuştu ve akademisyen olabileceğimden artık emindim” dedi. Akdeniz üniversitesi iletişim fakültesinin yüksek lisans kontenjanlarının az olması ile ilgili eleştirilere de cevap veren Ayhan “ Yüksek lisans gönüllülük üzerine yapılan bir uygulama. Belli bir çıtanın üzerinde olmak gerekiyor. Benim bugünkü kuşakla ilgili üzüldüğüm ve yakındığım bir durum var, araştırma ve sorgulama kültürü çok zayıfladı. Lisansta gözlemlediğim bir şeyi belirteyim dört sene boyunca derslere kağıt kalem getirmeden okulu bitiren öğrencilerimiz var mesela. Zekalarına inanırım ama ne olursa olsun söz uçar yazı kalır derler. Fakat bir çok öğrenci arkadaşımız bunu önemsemiyor sanırım. Yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen arkadaşlara hep söylerim bu son sınıfta hazırlanarak yapılacak bir şey değil diye. Bunun birinci sınıf başlarken bir hedef olarak konulması ve ona göre yatırım yapılması gerekiyor. Bugüne kadar önümde liste var baktığım zaman yüksek lisansa aldığımız bizim de başarılı gördüğümüz bir çok öğrenci var. Bunlar içerisinde yüksek lisansını yarım bırakmış çok sayıda öğrenci var. Ne yazık ki yüksek lisansa başlayan her öğrenci yüksek lisansı bitirebilecek strateji izleyemiyor. Bu bağlamda yüksek lisansta bir çıtamız var ve bu çıtayı korumak zorundayız. Açtığımız kadroya girebilmek kolay değil kabul ediyorum ama yüksek lisans düzeyinde on kişilik kontenjan az değil” dedi.
Umutsuzluk olmamalı
En yüksek işsizlik oranının iletişim alanından mezun kişiler olduğunu söyleyen Ahmet Ayhan geleceği görememe ve iş bulamama kaygısını haklı da bulduğunu belirterek “Yine de umutsuzluk olmamalı. En fazla işsiz bizim bölümde bu da biliyorum ancak örneğin eğitim fakültesine giren bir öğrenci de belki benim alanımdan 5 kişi alıyorlar diye düşünüp umutsuzluğa kapılabiliyor. Eğer alternatif koymazsanız açmazda olabilirsiniz bu her bölüm için geçerli. Bir iletişim mezunu kişi direkt bir medya sektöründe çalışmayı düşünmenin dışında örneğin ‘ben kendi işimi de yapabilirim, ajans kurabilirim’ diyebilir. Hangi bölümü okursanız okuyun en iyisi olmak zorundasınız. Bu anlamda üniversiteyi bitirmek Türkiye şartlarında bir şey ifade etmiyor, üniversiteyi başarılı şekilde bitirmek bir anlam ifade ediyor. Şartlarda çok acımasız kabul ediyorum ama ben sadece tespit yapıyorum. Örneğin kendimden örnek vereyim Fransız dili ve edebiyatını kazandığımda dayım ‘ne yapacaksın bu bölümde, öğretmen olarak bölümden 5 kişi alıyorlar’ demişti. Bu tarz yorumlar yapılmıştı. O dönemler bu yorumlardan etkilenip okumasam, hayatım çok daha kötü olacaktı. Ama ben onu dinlemedim ‘başarılı olacağım’ deyip çalıştım. Hedef koydum ve başardım. Geldiğim nokta profesörlük direkt koyduğum bir hedef değildi belki ama şartlar beni buraya getirdi. O da söylediğim gibi çok çalışmamın karşılığı oldu” dedi.
“Beraber yöneteceğiz”
Yeni dönemde öğrencileri çok güzel bir fakültenin beklediğinin müjdesini veren Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ayhan “ Benim hep inandığım bir şey var ‘beraber yönetmek’. Beraber yönetmenin içerisinde tüm hocaların ve öğrencilerin önerilerini almak var. Bu anlamda her türlü öneriye açığım. Bir başka konu da, akademik takvimde kasım ayı görünüyor, yeni binaya taşınmamız ile yapabileceğimiz ve planladığımız şeyleri yapmamız konusunda yeni binaya geçmemiz çok önemli. Eğer yeni binamıza bu dönem içerisinde geçersek hem fiziki anlamda hem de uygulama birimleri ve derslerin yapımı konusunda çok ciddi kazanımlarımız olacak. Yeni gelen öğrencilerimizle de beraber yine bir ailemi ortamı gibi iletişim kuracağız. Önümüzdeki sene artık geleneksel hale gelen medya sempozyumunu yapma düşüncemiz var. Yine öğrencilerimizin gelişimine katkı sağlayacak bir çok konferansı da yine yapacağız. Reklamcılık bölümü açmayı planlıyoruz. Yani Radyo Televizyon Sinema, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümlerimize bir yenisini daha ekleyeceğiz. Umarım bunları başarabiliriz. Bu bağlamda yerel basının da bizim yanımızda olmasını bekliyorum. Özellikle staj konusunda öğrencilerimizin kendisini geliştirebilmesi konusunda yerel basının önemi çok büyük. Bizim kapımız herkese açık” dedi.
GÜNDEM
04 Ağustos 2017 - 11:10
Yoksul bir aileden dekanlığa giden yol
Şehrimizin ileri gelenleriyle gerçekleştirdiğimiz “İleri Sohbet” sayfamızın bu haftaki konuğu Akdeniz İletişim Fakültesi yeni Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ayhan oldu.
GÜNDEM
04 Ağustos 2017 - 11:10