Üç aşamalı bir seçim sürecinin ilkini geçtiğimiz cumartesi günü meclis üyelerini ve komite yöneticilerini belirleyen Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO), bu haftasonu da “yetkili kişi ve kurulları” seçecek..
Bu süreçle ilgili birçok yazı okudunuz, bilgilendiniz, aydınlandınız..
Ben bugün, ATSO seçimlerine farklı bir yönüyle, “demokrasi” açısından bakmak istiyorum..
Bakalım, ne diyeceksiniz..
…
DÜDÜĞÜ KİM ÇALIYOR?
ATSO seçimlerinin hemen ardından..
Cemal Altan, “parayı veren düdüğü çalıyor, demokrasiye ne oldu” diyerek, şöyle bir yazı gönderdi:
“ATSO: Kayıtlı ve aidatını ödeyen ve yasa gereği harçlar kanununa göre de şirketi ile ilgili işlemlerde ATSO’dan alacağı her belge için bir bedel ödeyen 43 bini aşkın üyesi, 29 milyon 820 bin liralık bütçesi, 49 meslek grubu, 111 meclis üyesi olmak üzere 271 meslek komite üyesi ile Antalya’nın en etkili kurumlarından, Türkiye’nin İstanbul'dan sonra en büyük Oda’larından birisi..
Serik, Kemer, Korkuteli, Elmalı, Gazipaşa, Akseki ilçelerinde temsilcilikleri aracılığıyla ilçelere de hizmet götürmeye devam eden bir kuruluş..
ATSO üyelerinin diğer Oda üyelerinden bir farkı var..
Her seçim döneminde seçime katılabilmesi ve oy kullanabilmesi için üye olması, aidatını ödemesi yetmez..
Her seçimden önce mutlaka bir ücret ödeyerek ‘SEÇİM YETKİ BELGESİ’ alma zorunluluğu var..
Yani, ATSO’da parayı veren düdüğü çalıyor..”
…
NASIL BİR “DEMOKRASİ”?
Bu yazıyı gönderdikten sonra telefonla arayan Cemal Altan’la aramızda kısa bir “demokrasi” tartışması yaşandı..
Altan, “43 bini aşkın üye içerisinde para vererek Yetki Belgesi alan 22 bin üyeyi oy kullanma hakkına sahip et, peki geri kalan 21 bin üyenin seçme ve seçilme hakkı ne olacak? Böyle demokrasi mi olur” dedi..
Ve ilave etti:
“Ben ATSO seçimlerinin demokratik olduğuna inanmıyorum..”
…
Burada şu notu sizlere iletmek zorundayım..
Demokrasi aslında, “insanlara, kararlarını ve tercihlerini özgürce yapma imkan tanıyan yönetim sistemi”dir..
Ama, bugün bütün dünya “kapitalizmin demokrasisi”ni uyguluyor..
Nedir bu?
Demokrasi bir “ikna rejimi”dir; insanları ikna et, oyunu al ve yönet..
Peki, “insanlar nasıl ikna edilecek”?
Bir sürü yolu var..
İster inandır, ister şantaj yap, ister tehdit et, ister rüşvet ver, ister yalan söyle..
Yeter ki “ikna et”..
İşte “kapitalizmin demokrasisi” böyle algılandığı ve uygulandığı için..
Demokrasi ile yönetilen ülkenin STK’ları da aynı “demokrasi”yi uyguluyor..
Yönetenler de, “seçim yarışına önde girebilmek için” bunu “avantaj” haline getiriyor..
Ve karşımıza, Altan’ın “böyle demokrasi mi olur” diye isyan ettiği uygulamalar çıkıyor..
…
YERİNDE BİR İSTEK
Peki, STK’larda bu “demokrasi” aslına/ruhuna uygun uygulanabilir mi?
Elbette uygulanabilir..
Altan şöyle demiş:
“ATSO’nun yeni seçilen/seçilecek yöneticileri..
Hakikaten demokrasiye inanıyorsa, üyelerin demokratik hakkı olan seçme ve seçilme haklarını kısıtlayan ve uygunsuz sonuçlar yaratan bu ‘seçim yetki belgesi’ gibi bir uygulamayı hemen kaldırsın..
Yerine bütün üyelerin katılabileceği bir seçim maddesi koyulabilir..”
…
İstek ve arzu gayet yerinde..
Ama..
Ben “insanlardaki ihtiras duygusu” var olduğu sürece, “özgür iradeye” kişilerin de kurumların da saygı duyacağını hiç sanmıyorum..
Yine de..
Umarım, ATSO’nun yeni yöneticileri Cemal AItan’ın arzusunu/önerisini gerçekleştirir de, ortaya koyacakları “demokrasi anlayışı” ile bütün Türkiye’ye örnek olur..
Göreceğiz..