Anlaşılma arzusu. Ah. İnsanı vezir de eder rezil de. Özellikle bazı insanlar daha yoğun yaşıyor bu arzuyu. Kimilerini dünyaca ünlü sanatçı yapıyor, kimilerini duygularına esir olmuş sefil. İnce bir çizgi. Ben genelde rezil olmuş olanlardanım, sanatçı bir yönüm de yok zaten. Uslanmıyorum da, bu gidişle de bu arzu benim sonumu getirecek.
Peki neden anlaşılmak bizim için bu kadar önemli?
İnsanlar, karmaşık ve derin duygularla donatılmış bir varlık türü. Her birimizin benzersiz deneyimleri, düşünceleri ve duyguları var. Bu benzersizlik, insanların birbirini anlama ve anlaşılma arzusunu doğuruyor. İnsanın, başkaları tarafından anlaşılmak ve kabul edilmek isteği içsel bir ihtiyaç doğuruyor. Ne aciz. İşte bu ihtiyaç, insanların ilişkiler kurma, bağlar oluşturma ve toplum içindeki yerlerini bulma sürecinde önemli bir rol oynuyor. Arkadaşlıklar, ilişkiler, aileler ve toplumlar böyle oluşuyor. İlk insan anlaşılsaydı bu günlere gelemeyecektik belki de. Bu da farklı bir bakış açısı.
Anlaşılmak, sadece sözcüklerle ifade edilen düşüncelerin doğru bir şekilde karşılık bulması değil, aynı zamanda duygusal dünyaların ve deneyimlerin duyulmasıdır. Hissettiğimiz acı, sevinç, korku veya mutluluk gibi duygusal deneyimler inanın yüzeydeki gibi değil. Derinlikleri var. Bu yüzden, duygusal olarak anlaşılmak istediğimizde, bu anlayışın iç içe geçmiş ve derin duygusal katmanları içermesi gerektiğini hissediyoruz. Anlaşıldığımızı hissettiğimizde aldığımız haz ise benzersiz.
Aynı zamanda kendimizi ifade etme ve kimliğimizi bulma yolunda bir araç oluyor anlaşılmak. Başkalarının bizi anlamaya çalışması, bizim kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olabiliyor. Kendi değerlerimizi, inançlarımızı ve tutkularımızı daha derinlemesine keşfetmemize ve bu değerleri başkalarına aktarmamıza yarıyor. Bunlar hep pozitif.
Ancak, anlaşılma arzularımız bazen karşılıksız veya yetersiz kalıyor. İşte o zaman bizi sarıyor yalnızlık ve anlaşılmazlık hissi. Duygusal olarak anlaşılmamış veya reddedilmiş hissettiğimizde başlıyor cümbüş. İnsan ilişkilerimiz bozuluyor. İçsel çatışmalar yaşıyoruz. Kendimizi şekilden şekile bile sokuyoruz o his gitsin diye. İntihar ediyor insanlar daha ne olsun.
Kesinlikle içsel bir ihtiyacımızın yansıması. Kimileri için en önemlisi. Mesela benim gibiler için. Ekmek gibi su gibi. Belki daha da yüce. Ama en nihayetinde insani.
Aile, arkadaşlar, romantik partnerler ve meslektaşlar arasındaki ilişkiler, buna göre şekilleniyor. İyi bir iletişim, duygusal anlayış ve empati, anlaşılma arzusunu tatmin ediyor ve kendini gerçekleştirmiş mutlu insanlar yaratıyor. Ve dolayısıyla mutlu ilişkiler, mutlu aileler, mutlu toplumlar…
Anlaşılma ihtiyaçlarımıza önem veren ve bu ihtiyacı karşılamaya çalışan ilişkiler kurma eğilimine gireriz, ama bilinçli ama bilinçsiz. En doğal da hakkımız. Hem de hepimizin. Bugünkü dileğim, hayatınızda anlaşılma arzunuzu tatmin edecek insanlarla bir araya gelmeniz. Çünkü eksikliği bazı hayatların sonu olabiliyor, biliyorum.