Sonsuz veri evreninde bile sayfaları tüketebileceğim bir konu ancak sıkıcı yazılar yazmak bana göre değil, o yüzden kısa ve öz düşüncelerimizi parlatalım.
İnsan yaşamı boyunca boş vakitlere kendini değerlendirip ölçebileceği, dinlenebileceği kısa da olsa rahat kalabileceği alanlar açmak ister. Bazen bu alanı açamayabiliriz. Bunun bir sürü sebebi ve gerekleri olabilir. Yoğunluk, iş, okul, hastalık, hayat şartları vs. Bu aslında bir sorun değil. Herkes bununla bir süre başa çıkabilir ama bu arada başka birilerinden gelen etmenler, manipüleler, darlanmalar, kışkırtmalar asıl başa çıkamayacağımız tahammül seviyesini baya bir zorlayan durumlar bunlardır. Belki bunu da bir süre kontrol edebiliriz. Empati, fedakârlık, hatır gibi duygularımıza yer veririz aslında. Bu kontrol sürecinde beynimizde uyuşmayan bir nokta bize sürekli sinyal verir. Bir yanlış var ya da ben neden bununla uğraşmak zorundayım gibi sinyallerden bahsediyorum. Bu sinyaller arttıkça yaşanılan duruma olan tahammülümüz azalır. Gitgide daha da agresifleşiriz. Artık “SAYGISIZ” davranmaya başlar belki de en yakınımızdakileri kırarız.
Bu durumu yaşamamak için tahammül edilemeyen durumdan veya kişiden uzaklaşmak en sağlıklı olan yoldur ben de bu yolu tercih ederim. “Tavsiye de ederim”. Çünkü kendini kontrol edemeyip tahammülsüzlüğüne yenik düşen biri, birçok konuda iradesiz ve zayıf kalacaktır. (Onlardan olmak istemezsiniz.)
Tahammül, özellikle zorlayıcı ve sıkıntılı anlarda kendini gösterir. Başarısızlıklar, kayıplar, hayal kırıklıkları ve acı veren deneyimler insanın yaşamının bir parçasıdır. Ancak bu tür deneyimler, bizi şekillendiren ve olgunlaştıran önemli ve bazen olması gerekendir. İşte bu noktada tahammül devreye girer. Ne kadar başa çıkıp kontrol edebilirsek bu duyguyla yüzleşmiş oluruz.
İnsanı daha esnek ve sağlıklı bir bakış açısına yönlendirir. Bir problemle karşılaştığımızda hemen tepki göstermek yerine, sakin bir zihinle durumunu değerlendirmek ve en iyi amacı gerçekleştirmek, tahammülün önemli bir yönüdür.