Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana gündemi sürekli ağır ve yoğun olan bir ülke konumunda. Geçmişten bugüne atlatılan badirelerin hesabını tutmak ve sürekli güncel kalmak neredeyse imkansız.
Siyasi ikliminin sürekli değişen yapısı, birden çok etnik kökeni içinde barındıran, ekonomik sorunlar, haksızlık ve kayırmalar gibi saymakla bitmeyecek örneklere ev sahipliği yapan bir ülkeyiz.
Bunların yanı sıra geçmişten bugüne bu ülkede gazetecilik mesleğini icra eden birçok insanın yaşadığı sorunlar da var. Saldırılar, suikastler, tutuklamalar ve bezdirme politikalarıyla birçok gazeteci her siyasi dönemde baskı altında kalarak bu mesleği icra etmeye devam etmiştir.
Öldürülen Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink gibi daha birçok gazeteci bulunması bu ülkede icra edilen bu mesleğin güvenilirliğini yıllarca sarsmıştır. Kalemi sert olan ve göze batan gazetecilerin sadece baskıya uğramadığı canından edildiği de kanıtlarıyla ortadadır. Yine de gazeteciler bu tarz baskılara rağmen kendi ülkesinde, kendi kalemiyle mesleğini icra etmeye devam ediyorlar.
Eski dönemlerde şiddete dayalı baskıların daha yoğun olması teknolojinin bu denli ilerlememesi ve daha mafyatik bir iklim bulunmasından kaynaklanıyordu. Şimdilerde kalemi doğruları yazan birçok gazeteciye uygulanan tarife ise tamamen psikolojik bir oyundur.
Gazetecilik nedir?
Gazetecilik en başta kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatmakla yükümlü olan ve benim gözümde yüce bir meslektir. Gazeteciler toplumda ses getiren olaylar başta olmak üzere; gizlenmeye çalışan durumlar, skandallar, şikayetler ve halkın gerçek sorunlarıyla ilgilenir. Kendi içerisinde birçok kategoriye ayrılan bir meslek olsa da en başta doğruya odaklanması ve doğruyu anlatması gerekir.
Peki Türkiye’de durumlar nasıl işliyor?
Anlattıklarımdan yola çıkarak herkesin bu mesleği doğru icra ettiği düşünülebilir fakat durum böyle değil. Her alanda olduğu gibi bu alanda da birçok istisna bulunuyor. Taraflı habercilik yapan, olayları yönlendiren veya eksik bilgi veren çok sayıda gazeteci de var. Son dönemlerde teknoloji ve internet kullanımıyla bu sayı giderek artış gösteriyor. Bu durumda haliyle mesleğin güvenilirliğinin düşmesine neden oluyor.
Şimdi konumuza dönelim.
Son dönemlerde ülkemizde siyasi baskılarla giderek artan ve tekel haberciliğe dönüşen ana akım medyanın yanında birçok alternatif türedi. Artık sadece televizyon ve baskı gazeteler değil, sosyal medya gibi bir gücün ortaya çıkmasıyla da bu alternatifler çığ gibi büyüdü. Bu büyüme dezenformasyonu beraberinde getirse de hala kendi çapında doğru işler yapmaya çalışarak çeşitli kesimleri rahatsız eden yayın ve yayımlar yer alıyor.
Siyasi parti gözetmeksizin tarafsız bir biçimde eleştirilerde bulunmak ve bunu kamuoyuna sunmak her halükarda gruplaşmış veya fanatik kesimleri huysuzlandırıyor. Bu nedenlerle gazeteciler mesleğini icra ederken hem can güvenliğinden hem de mesleğini kaybetmekten yoğun bir şekilde endişe duyuyor.
Geçmişten bugüne tüm baskılara rağmen görevini icra eden; baskı, yıldırma, ihraç veya tutuklama gibi eylemlere aldırış etmeden mesleğini yapmaya devam eden birçok gazeteci var. Geçmişte öldürülen gazetecilere rağmen kalemini keskin tutan nesilin, baskılara karşı devam eden dinamik bir kuşağı var.
Artık akıllarda yer eden bir sözle bitirelim.
Gazeteciliğin şanıdır.