1970’li yılların sonundan bu yana..
PKK ile mücadele “gerçek kulvarlarda” yürütülmediği için..
Kurulduğu günden itibaren mücadele ettiğimiz, daha doğrusu “eder göründüğümüz” terör örgütü, silah zoruyla bir sosyoloji oluşturmayı başardı..
Hatta, bu örgütün “siyasallaşmasına” bile göz yumuldu..
HDP “işte bu sosyolojinin” bir ürünüdür..
Bugüne kadar verdiğimiz binlerce can ve sönen ocak bir yana..
Hem TBMM’de hem de şehir ve dağlarda yürüttüğümüz mücadelenin mali boyutu 500 milyar dolar civarında..
Bunu da geçtim..
“Milletimizin içinde hala bu teröristlerle birlik olanlara, hoş görenlere, destek verenlere rağbet edenlerin olması beni kahrediyor..”
…
“VAZGEÇ BU İŞTEN”
Bugün sizlere, geçmişte bir-iki kez dile getirdiğim “terör ve savaş gerçeği” tespitimi aktaracağım..
Aynı taktiğin tekerrür ettiğini, ama kimsenin bundan ders almadığını göreceksiniz..
...
1976-77’de Ankara’da Günaydın’daydım..
Türkiye’de 1 milyon traj yapan ilk gazete olduğumuz dönemlerdi..
Koalisyon hükümetlerinin biri kuruluyor biri dağılıyordu..
Ve..
Sağ-sol çatışmaları alabildiğine sürüyor, her gün birkaç kişi öldürülüyor, kaldırımlar bile bölüşülüyordu..
8-9 yıllık bir gazeteciydim..
Mesleki açıdan iyi bir çıkış yakalamak istiyordum..
Bu nedenle, “bu sağ-sol çatışmalarının nedenini” ortaya koyacak bir yazı dizisi hazırlamaya kalkıştım..
Genel başlığı da “Neden Savaşıyorlar” olacaktı..
Araştırmaya başladım..
Sağdan ve soldan bir-iki önemli isimle konuştum..
İçlerinden biri “Bakan” bile oldu..
Solcuların 7 kişilik bir “Merkez Yürütme Kurulu” vardı, onlardan biriyle konuştum..
Derken aradan iki gün geçti..
Gazetenin Ankara sorumlusu çağırdı..
“Sen bu sevdadan vazgeç” dedi bana..
Şaşırdım..
“Niye abi, ne oldu” diye sordum..
Gözlerini gözlerime dikti ve şunu söyledi:
“Dünden beri aldığım tehdit telefonları gözümü korkuttu, ‘vazgeçin bu işi deşmekten’ deyip duruyorlar, gazeteye bomba koyacaklarmış..”
Başımı önüme eğdim..
Sinirlenmiştim, şaşkındım..
Gözyaşlarıma engel olamamıştım..
…
NEDENİNİ BULDUM
1970’li yılların başında..
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Okulu’nda okurken her hafta okul bir sağcıların, bir solcuların eline geçerdi..
Silahların gölgesinde tahsil yapmak hiç kolay değildi..
Ya sağcı olmak zorunda bırakılıyordu insanlar ya da solcu..
İkisi de değilsen, “renksiz pezevenk” diye iki taraftan da dayak yiyordun..
Polis ve asker bile ikiye bölünmüştü..
Her şeye rağmen, bir “gazeteci” olarak iki taraftan da olmadım..
Diğer bir deyişle; her iki tarafa da aynı mesafede durdum..
Zor oldu, ama bunu başardım..
Bugün de “aynı kafa”dayım..
…
Bu sağ-sol kavgası bana hep saçma gelmişti, hala da saçma gelir..
Bunun nedenini bulmam gerekiyordu..
Gazetenin sorumlusunun yanından ayrıldıktan sonra..
Bu defa gizliden gizliye niye savaştıklarını bulmaya çalıştım..
Biraz zamanımı aldı..
Ama, buldum..
Yaşanan çatışmaların, kavgaların, bombalamaların, okul baskınlarının, protesto gösterilerinin, milletin ikiye-üçe bölünmesinin nedeni “ideolojik” değil, tamamen “duygusal”dı..
Sağcılara da, solculara da silahı veren, ortamı gerginleştiren, kışkırtan, savaştıran “aynı kişiler”di..
Birileri ceplerini dolduruyor, birileri kullanılıyordu..
Bunu öylesine profesyonelce yapıyorlardı ki..
İşin arkasındaki “gerçek kişileri” bulmanın imkanı yoktu..
…
GERÇEK ÇOK FARKLI
Bugüne dönelim..
Terör örgütü mücadelesine 500 milyar dolar harcadık, hala da harcıyoruz..
Her çatışma, her gerginlik “silaha harcanacak para”dır..
Araştırın..
Size de, rakibinize de silahı verenin aynı ülkeler, hatta kendi ülkenizden “bazı kişiler” olduğunu görürsünüz..
Üstelik bunların siyasi görüşleri ve ideolojileri de yoktur..
Onları, “bu ülkeyi çok sevdiklerini” söylerken görürsünüz hep..
Tabii severler..
Bu kadar parayı kazandıran yer sevilmez mi?
…
Bunları niye yazdım?
Haberlerde dinlediklerinizi, hatta gördüklerinizi “gerçek” sanmayın..
Perde arkasında olanlar, gördüğünüz ve duyduğunuzdan çok farklı..
Bunu gözardı etmeyin..