Geçen hafta sonu İstanbul Galatasaray Meydanı'nda 700. haftada bir araya gelmek isteyen “Cumartesi Anneleri”nin eylemine polis müdahale etmiş, olayda 37 kişi gözaltına alınmıştı..
Bunu fırsata çevirmek isteyen “provokatör ve Türkiye düşmanları” da hükümeti ve güvenlik güçlerini itibarsızlaştıracak paylaşımlarla sosyal medyayı çok iyi kullandı, hala da kullanıyor..
Peki, bu olayın “perde arkası”nda ne var, aslında ne oluyor?
İşte bugünkü konumuz bu..
…
BİR “ALGI BOMBASI”
Son yıllarda..
Bu ülkede istediklerini elde edemeyenlerin “darbe teşebbüsleri” bir türlü gerçekleşmeyince..
Soğumaya yüz tutmuş “Cumartesi Anneleri”ni harekete geçirdiler..
Toplumumuzun son derece duyarlı olduğu, “ANNE” olgusunu kullanıyorlar bu defa..
“Yakınlarını işkence ve gözaltında kaybettiği iddia edilen ailelerin oluşturduğu” anneler, eskiden her hafta Galatasaray Lisesi önünde toplanırdı..
Yalan değildi elbet, çoğu 90’larda oğlunu, kızını kaybetmişti..
Kimi gerçekten gözaltında kaybolmuştu..
Ama, doğrusunu isterseniz çoğu da ailesinden habersiz katıldığı terör örgütlerinin içinde yitip gitmişti..
…
Arjantin’de 1976-82 arasında darbe mağduru annelerin oluşturduğu “Plaza de Mayo” adlı girişimin bir kopyası olan “Cumartesi Anneleri” de uzun bir aradan sonra yeniden toplanmaya başladı..
Ve ilginçtir; bu Cumartesi Anneleri, her ne hikmetse sadece Güneydoğu Anadolu illerindeki, yani “PKK ve KCK’nın, dolayısıyla HDP’nin etkin olduğu” bölge illerindeki anneler..
Algı operasyonlarının en etkilisi, en başarılısı kuşkusuz en acılı ve en dramatik hikâyeye sahip olanıdır..
Hikâye şöyle yazılmış:
“Sıradan bir vatandaş devlet tarafından gözaltına alınmış, sonrası ise muamma.. Belki işkence, belki de karanlıkta kafasına sıkılan bir kurşunla meçhule yollanmış..”
Hikâyeyi böyle kurup, bir de yaşlı anneleri seferber etmeyi başardığınızda..
Atom bombasından daha güçlü bir “algı bombası” yaratmış olursunuz..
Ki, böyle hikâyelerin etkisi son derece büyük olur..
Bu tür algı operasyonlarıyla devlet, “sorgusuz sualsiz sivilleri katleden bir güç”e, terör örgütü de “masum gençlerden müteşekkil haklı bir isyan ve hakkını arayan örgüt”e dönüşür..
Sosyal medyaya bakın, bunu görürsünüz..
…
YENİ BİR “GİRİŞİM”
“Dolar Operasyonu” da ülkemizde istedikleri etkiyi yapamayınca, hemen “Cumartesi Anneleri”ni harekete geçirdiler..
Ama, zaman ve tecrübe gösterdi ki..
“Cumartesi Anneleri, İHD, İnsan Hakları Vakfı ve Mazlum Der” gibi pek çok sivil toplum kuruluşu ve aktivist topluluk, “terör örgütlerinin elinde oyuncak olmak”tan öte bir işleve sahip değil..
İşte, işin aslı bu..
…
Recep Tayyip Erdoğan da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da "anne" evladı..
Kendileri de evlat sahibi kişiler..
"Evladını kaybeden anneler"in ya da babaların acısını anlamaktan aciz kişiler olabilirler mi?
Olamazlar..
Öyleyse niye bu “anne(!)lerin eylemlerine” izin vermediler?
Gelin burada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya kulak verelim:
“700. gösterilerini yapmak istediler, izin vermedik..
Çünkü, artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik..
Anneliğin terör örgütünce istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık?
Bugün terör örgütleri, bazı odaklar eliyle anneleri istismar ediyorlar..
Yapılmak istenen çok açıktır..
Annelik kavramı üzerinden bir mağduriyet oluşturup, hem teröre bir mağduriyet maskesi giydirmeye çalışıyorlar, hem de toplumu ayrıştırmaya çalışıyorlar..
Galatasaray Meydanı'nın, terör örgütlerinin sözde ortak meşruiyet alanı haline getirilmesine müsaade etmeyiz..
Bu millet yüz yıl önce bunların ağababalarına bu ülkeyi teslim etmemişti..
Bugün onların paçozlarına da teslim etmez, bunu herkes böyle bilsin..”
…
KİME Mİ İNANACAKSINIZ?
Ülkenin iç güvenliğinden sorumlu en tepedeki kişi bunları boşuna söylüyor olabilir mi?
Elinde bir sürü bilgi ve belge olmasa, bunları konuşabilir mi?
İnanacağınız kişiler, sosyal medyada algı operasyonu için “kurgu” yapanlar değil, bu işten sorumlu kişiler olmalıdır..
Peki HDP’li ve CHP’li vekillerin bu eylemde işi neydi?
Bunun yorumunu da sizin anlayışınıza ve zekanıza bırakıyorum artık..