Sen saçlarına baharı tak çocuk! Gülüşün güneş olsun. Ellerin umut…
Tarihte bundan otuz yıl önce, takvimler 20 Kasım 1989’u gösterdiğinde Birleşmiş Milletler tarafından Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ülkemizin de içinde yer aldığı 191 ülke tarafından kabul edilmiştir. Türkiye sözleşmeyi, 9 Aralık 1994 tarihinde onaylamış ve Sözleşme 27 Ocak 1995 yılında Anayasamızın 90. maddesine göre kanun olarak yürürlüğe girmiştir. Evrensel insan haklarını da temel alan bu sözleşme; kabul edilmesinden bu yana 20 Ocak Dünya Çocuk Hakları Günü tüm dünyada kutlandığı gibi ülkemizde de kutlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki ülkemiz ayırım gözetmeksizin tüm çocuklarına ulusal bir bayramı armağan etmenin gururunu da her yıl yaşamaktadır. Ancak ne yazık ki, bu sözleşmeye rağmen tüm dünya da çocukların istismarı başta olmak üzere, çocuk yaşta evlendirilmeleri, sağlıklı beslenmeleri, özetle insanca, özgürce ve sağlıklı gelişim olanakları sağlanamamıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun kişiliğinin geliştirilmesi için hoşgörü, sevgi ve saygı içindeki bir aile ortamında yaşaması, çocuğa özgürlük ve eşitlik ruhunun aşılanması gerekir. Çocuğun üstün yararı her şeyin üstündedir. Çocukların özellikle cinsel istismardanve cinsel sömürüden, baskılardan korunmaları, sağlık ve eğitim olanakları içinde gelişimlerini ve kişiliklerini geliştirilmesi için büyük çaba göstermeliyiz.
54 ana maddeden oluşan bu sözleşmenin amacına uygun olarak yaşama geçirilmesi gerekir. Ancak her gün tüm dünyada çocuklar için büyük üzüntü duyduğumuz içimizin acıdığı olaylar yaşandığına da tanık olmaktayız. Özellikle savaş ortamında kadınlar gibi çocuklar da çok zarar görmektedir.Sokaklarda mülteci ve sığınmacı çocuklar her türlü haklarından uzak yaşamakta, kız çocukları erken evlendirilmekte, ucuz iş güçü olarak sömürülmektedir. Bu bağlamda bazıları suç çetelerince kullanılmakta, uyuşturucu tuzağına düşmekte, ailelerini ve ülkelerini yitirmekte, sakat kalmakta ve sağlıksız olarak yaşamaktadırlar.
Oysa sözleşmenin 18. maddesinde:
“Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana–babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana–babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler” denilmiştir. Yine sözleşmenin 23. maddesinde:“Taraf Devletler zihinsel ya da bedensel özürlü çocukların saygınlıklarını güvence altına alan, öz güvenlerini geliştiren ve toplumsal yaşama etkin biçimde katılmalarını kolaylaştıran şartlar altında eksiksiz bir yaşama sahip olmalarını kabul ederler…” denilmektedir. Yani bu sözleşme ile çocukların insanca yaşama, gelişme, korunma, eğitim ve sağlıklı beslenme hakları güvence altına alınmak istenmiştir.