Aranızda kendini “Cumhurbaşkanı, Bakan, Belediye Başkanı” sananlar var..
Öyle bir konuşuyorlar ki; “Türkiye’yi eline verseniz, 3 günde dünya lideri bir ülke yapacak” maşşallah..
Kendi işini yapmak, kendi işinde iyi olmak yerine, “hep başkalarına ayar vermeye” çalışıyorlar..
50 yıldır bu gazetecilik mesleğinin içindeyim, hala “kendimi geliştirme” çabası içindeyim..
Ama, gazeteciliğin “G”sinden haberi olmayanlar bile, işine gelmeyen yazı ve haberi görünce, “böyle gazetecilik mi yapılır, siz kendinizi gazeteci mi sanıyorsunuz” gibi laflarla –aklınca- bize gazetecilik dersi veriyor..
Öte yandan..
“Özgür basın” söylemlerini de herkes kendine göre yorumluyor..
Siyasetçiler gazetecilere, “yandaş, satılık kalem, kalemşör” şeklinde yakıştırmalar yapıyor..
Ve “kendi düşünce tarzına göre” gazeteciye şekil vermeye çalışıyor..
…
Yerel seçimler yaklaştıkça siyasetçilerde de vatandaşlarda da bu tür tavırlar sıklaştığı için, bugün bu yazıyı yazma gereği duydum..
Lütfen sürekli olarak aklınızda bulunsun..
…
NASIL BİR “GAZETECİ”
Madalyonun bir yüzü..
Gücü elinde bulunduran herkes, hep “gazeteci benim yanımda olmalı, benim istediğimi yapmalı” der..
Bunun için de şantaj-tehdit-rüşvet dahi, “her türlü yola” başvurur..
Madalyonun öbür öbür yüzü..
Gazeteciler, aslında “yaşam standartları yüksek olması gereken” kişilerdir..
Ama çok büyük bir çoğunluğu asla bu standarda ulaşamaz..
Hatta maaşı ile asla geçinemez, çoğu da maaş bile almaz, alamaz..
Bu şartlarda çalışan kişilerin, “gücü elinde bulunduranlara” karşı koyması son derece zordur..
…
Ortada böyle bir manzara varken..
“Özgür basın”dan söz etmek kadar abes bir şey olamaz..
…
“FARKLI” MESLEK
Böyle söyledim diye hemen, “demek ki gazeteciler gücü elinde bulunduranların esiri” diye düşünmeyin..
Gazetecilik, diğer hiçbir mesleğe benzemez..
Gazeteci; eline kalem alıp haber yaparken, makale yazarken, eleştiri yaparken sürekli olarak kendisiyle hesaplaşır..
“Kendisine olan saygısını” kaybetmekten korkar..
“Yalanı en kolay ve en çabuk ortaya çıkan meslek” olduğu için, yalana pek cesaret edemez..
Topluma direk hitap ettiği için, insanların gözünde küçük düşmek, ezik gezmek istemez..
Gerçekten gazetecilik yapanlarda “idealistlik” asla ölmez..
…
İşte bu nedenlerledir ki, gazeteci kimsenin “esiri-emir kulu-memuru-sözcüsü” olmak istemez..
Olanlar var mıdır?
Vardır, olabilir..
Ama, zaten onları “gazeteci” olarak kabul etmek mümkün değildir..
Nitekim..
Kendini “gazeteci” olarak tanıtıp da “gazetecilik” yapmayanlar, birer-ikişer bu bünyenin içinde kaybolup gitmişlerdir..
Bundan sonra da böyle olacaktır..
…
24 SAAT MESAİDE
“Gazetecilik” zor iştir, herkes bu yükü kaldıramaz..
Niye mi zor?
“Gazeteci genç ölür..” başlığıyla Milliyet Gazetesi’nin 5 Mayıs 1988 tarihli nüshasında yer alan haber bunu çok iyi anlatıyor....
…
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, bir dava dolayısıyla verdiği kararda..
“Gazetecinin uykusunda bile işbaşında olduğunu..
Basın hayatının yıpratıcı ve öldürücü nitelik taşıdığını..
Basın mesleğinde çalışanların ortalama ömrünün 44 yıl 8 ay olduğunu..”
İfade etmiş..
Ve..
“Gazetecilik mesleği”ne ilişkin yasanın gerekçesine dayanarak, bir dava ile görüşünü şöyle bildirmiş:
“Kontak anahtarını kapatan sürücü, kazmasını bırakan işçi için dinlenme veya istirahate çekilme imkanı vardır..
Fakat gazetenin fikir işçisi..
Düşündüğü, gördüğü, duyduğu için..
Sinemada, tiyatroda hatta gece uykusunda bile işbaşında sayılır..”
…
Gazetecilik, gerçekten “zor zenaat”..
Bizleri suçlamadan önce iyi düşünün ve asla “önyargılı” olmayın..