Mevlana’nın meşhur, “bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye” sözünü hatırlatarak, bugün yine “birilerine” dikkatinizi çekmek istiyorum..
Ve “laf”larına bakınca..
Bu “birileri” ya bu ülkeyi hiç sevmiyor, ya da “gerginlik”ten besleniyorlar..
Bakalım, okuyunca siz ne diyeceksiniz ..
…
AÇIK BİR “KARA”LAMA
Önce Niyazi Nefi Kara..
CHP’nin Antalya milletvekillerinden biri..
Çok “önemli ve kritik” bir iddiada bulunmuş..
“Antalya halkına arsenikli su içiriyorlar” demiş..
“Boğaçayı’na alternatif su kaynağı olan Kovanlık ve Termessos kaynaklarında arsenik tespit edilmesine rağmen, Antalya Su ve Atık İdaresi (ASAT) bunu gizliyor” diye suçlamada bulunmuş..
Ve ardından “asıl amacını” ortaya koymuş:
“Boğaçayı Projesi’ni rafa kaldırın..”
…
Nefi Kara, bir “tıp” adamıdır, beyin ve sinir cerrahisi uzmanıdır..
Ama aynı zamanda “politikacı”dır..
Bir tıp adamı olarak, “sudaki zararlı madde”yi tespit ettirip gerekli mercilere ileterek, bu suyun insanlar tarafından kullanmasını engelleyebilir..
Bunu yapmıyor, “insanlar arasında gerginlik yaratıp, iktidar partisine karşı tepki/nefret uyandırıp bundan siyasi rant sağlamaya, bu arada prestijli bir projeyi de önlemeye” çalışıyor..
Bu adama inanacak mısınız?
Kaldı ki..
Arsenik, zehir demektir ve kanserojen içeren bir maddedir..
Eminim, ASAT’ta ve Büyükşehir’de çalışanlar da yetkili ve sorumlu kişiler de aileleriyle birlikte (tıpkı Antalya halkı gibi) bu suyu kullanıyor..
“Zararlı” olduğunu, “kanserojen” içerdiğini bile bile saklarlar ve kullanırlar mı sizce?
…
AH BU BARO BAŞKANLARI
Geçelim Antalya Baro Başkanı Polat Balkan’a..
Hep söylüyorum, tekrar edeyim;
“Herkes bildiği işi yapacak, bildiği konuda ahkam kesecek”..
Bir Baro Başkanı hukukçudur, hukuki konularda bilgi ve becerisini ortaya koyar, konuşur hatta ahkam keser..
Ama, bizim Baro başkanları kendilerini (maşşallah) her konunun uzmanı zannediyor..
Kimi siyasi, kimi ekonomik, kimi de sosyal konulara giriyor, ama genelde de ağızlarına-yüzlerine bulaştırıyorlar..
Polat Balkan da böyle yapmış..
“Basın özgürlüğünü kaybediyor” demiş..
Gazetecilik konusunda “mesleki” bir bilgisi olmamasına rağmen, bu konuya girmiş?
Niye girmiş?
Efendim, halen dünya cezaevlerinde “tutuklu” olarak bulunan her üç gazeteciden biri ülkemizdeymiş, böyle bir tablo acı ve üzücüymüş..
…
Konu “basın özgürlüğü” olunca, bunu ancak bir “gazeteci” değerlendirebilir, değil mi?
Yarım asırdır bu mesleği icra ediyorum, bu işin tahsilini de yaptım, Türkiye’nin en önemli gazetelerinde çalıştım, bu arada dünyadaki gazeteciliği de çok iyi inceledim..
Şunu açıkça söylüyorum; “dünyadaki en özgür basın Türkiye’de”..
Bunu nedenleriyle birlikte daha önce birkaç kez yazdım, açıkladım..
Peki cezaevlerindeki o gazeteciler kim?
Baro Başkanı iyi bir baksın/incelesin, tutuklu gazetecilerin hiçbiri “mesleki eylemleri” nedeniyle cezaevinde değiller..
Yani, “gazeteci” değiller ve basın kartlarını da asıl amaçlarını gizlemek için bulunduruyorlar..
…
Polat Balkan, “iktidar karşıtı siyasi parti temsilcileri” ne diyorsa, aynı sözleri tekrar etmiş..
“Siyasi” bir beklentisi var gibime geliyor..
Yoksa “bilmediği” bir konuya girmezdi bence..
…
YİNE KEPEZALTI-SANTRAL
Burada, dünkü yazıma gelen bir cevabı da aktarmak istiyorum..
“Kepezaltı-Santral Mahallesi’nde CHP halkı kışkırtmaya çalışıyor” demiş ve projeyle ilgili gelişmeleri aktarmıştım..
“Dahası da var”mış..
Amaç mahalle sakinlerini kışkırtıp bu projeyi de engellemek ya..
Birileri bu projeyi kastederek “Çiftlikbank” benzetmesi yapıp, “tapuya şerh geldiğini” söylüyormuş..
Olay şu;
Sadece tek bir ticari parsele Vakıflar şerh koymuş, o da “yasal” değil..
Çünkü, “Kentsel Dönüşüm” alanlarında şerh konulamaz..
Üstelik şerh konulan alanın, “vatandaşa konut yapılan alanlarla” uzaktan yakından ilgisi de yok.
Bu ay Kepezaltı-Santral yönetim planı meclise gelecek ve tapu işlemlerine başlanacak..
2019 ocak ayında da herkesin tapusu dağıtılacak..
Yani, ortada hiç bir sorun yok..
Sadece “suyu bulandırmak isteyenler” var, o kadar..