Ülkemizde hiç aşamadığımız, aşama da kaydedemediğimiz bir hastalığımız var..
Hemen herkes, “kendi işinin dışında her konuda uzman”..
Ve maalesef “kronik” bir hastalık haline gelmiş bu..
…
SADECE O BİLİYOR
Kimi Cumhurbaşkanı, kimi Başbakan, kimi de bir Bakan ya da belediye başkanı, hatta gazeteci..
Ülkeyi yönetiyor, terörü bitiriyor, ekonomiyi 6 ayda düzlüğe bile çıkarıyor..
Kentin bütün yollarını öyle bir asfaltlıyor ki, bir daha ne su, ne telefon, ne de elektrik için falan kazdırmıyor..
Futbolu bilmeyenimiz yok..
Başkan futbolcu seçmeyi, teknik direktör kadro yapmayı, futbolcular oynamayı beceremiyor..
Sadece onlar biliyor..
Halkımızın büyük bir çoğunluğu da “gazeteci” mübarek..
Gazetecilik tahsil edip, onlarca yılını bu işin içinde geçirmiş kişiler bu mesleği bilmiyor..
Ama, hasbelkader bir-iki gazeteye göz gezdiren, biri-iki köşe yazısı okuyan ya da ara-sıra ucundan bu işe bulaşan hemen herkes “gazeteci”..
…
Dünyanın en ünlü kalp doktoru Michael De Bakey, bir gün arabasını tamire götürmüş..
Tamirci kaputu açmış ve De Bakey’e şunları söylemiş:
“Siz ve ben neredeyse aynı işi yapıyoruz..
Mesela ben şimdi kaputun altındakilere bakacağım ve sorunun nerede olduğunu bulacağım..
Kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları ve motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli olursa motoru çıkarıp yenisini takacağım..
Söyler misiniz, hemen hemen aynı işi yapıyor olmamıza rağmen nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanırken ben meteliğe kurşun atıyorum?"
Dr. De Bakey gülümseyerek cevap vermiş:
“Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene..”
…
EVİNİ YÖNETEMİYOR
Meşhur bir atasözümüz vardır; “davulun sesi uzaktan hoş gelir”miş..
Evindeki dört nüfusu idare etmekten aciz insanların, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devasa sorunları olan devleti yönetmesini eleştirmesi inanılmaz bir ironi..
Sadece devasa sorunlar mı?
Şöyle bir düşünün..
Türkiye’de, devletin varlığını oluşturan bütün kurumların sadece millet için çalıştığını söyleyebilir misiniz?
Bütün köşebaşları öylesine tutulmuş ki..
Cumhuriyet kurulduğundan beri, bu köşebaşlarını tutanları tehdit eden kim varsa, etkisiz hale getirilmiş..
“Şu müslüman-şu değil, şu sağcı-bu solcu, bu alevi-şu sünni, şu Kürt-bu Türk” diye yaftalayarak, kışkırtarak bertaraf etmişler..
Devletin içerisinde devlet olmuşlar..
Ve devletin bütün kademelerini, kendilerine koşulsuz olarak bağlı olacak argümanlarla daha da güçlendirmişler..
Bu argümanlar aracılığıyla da gerçek anlamda hak-hukuk ve adalet isteyen kim varsa, bir silindir gibi üzerinden geçmişler..
Devletin köşebaşlarını zapteden ve adı “bürokrasi” olan bu mekanizma, emri hiç bir zaman ne milletten, ne de milletin seçtiği iradeden almamış..
…
Öte yandan..
Son 16 yılda STK’ların millet için yapılacak olan her yatırıma ölümüne direndiğine hiç mi şahit olmadınız?
Millet yararına yapılacak olan her hukuki düzenlemede, 40 yıldır bu ülkeye savaş açmış olan PKK'dan daha hararetli savaşan “Baro”ları bulmadı mı karşısında?
…
Bu devletin başı, işte bu tür “devlet-millet düşmanları” ile de ayrıca mücadele ediyor..
Ama, “her şeyi bilen” milletimizin büyük bir kesimi, hala ülkeyi veya bir kenti yönetiyor, yönetenleri beğenmiyor, yerden yere vuruyor..
…
HERKES İŞİNİ YAPSIN
Oysa aslolan;
1- “Herkesin kendi işini iyi yapması”dır..
2- “Kendi işini iyi yapmayı bırakıp, başkalarının işine burnunu sokmaması”dır..
3- “İyi bilmediği bir konuda ahkam kesmemesi”dir..
Kendi işini iyi yapmayacaksın, işini yapanları da beğenmeyip çamur atacaksın, buna da “demokratik hak” diye bakacaksın, ardından “iyi şeyler” bekleyeceksin, öyle mi?
Yapmayın..
Herkes kendi işini iyi yaparsa, “doğal olarak her şey iyi gider” zaten..
Şu “çekemezlikten ve kompleksten” kurtulalım artık..