Hemen her gün bir ölüm haberi alıyoruz..
Siyasetçi, işadamı, işçi-memur, anne-baba-arkadaş derken bu dünyadan sürekli bir göç haline şahit oluyoruz..
Sosyal medya neredeyse “vefat ilan yeri” haline geldi..
Ve çoğumuz ölümü birilerine yakıştıramıyoruz..
Ama..
İstediğiniz kadar yakıştırmayın, yaşamın tek gerçeği bu işte..
Ne yazık ki, biz böylesine bir “gerçek”ten hiç ders almıyoruz..
Bu gerçeği biraz düşünmenizi sağlayabilirsem, bugünlük o yeter bana..
…
KENDİMİZE YAKIŞTIRMAYIZ
Şu anlatacaklarım hiçbirinize yabancı değil aslında..
Bakalım hatırlayabilecek misiniz?
…
İnsanın bir düzen içerisinde hayatının süregelmesi, “ölümün kendisinden çok uzakta olduğu” hissini uyandırır..
İnsan, ölümü kendisine yakıştıramaz..
Ve hiç başına gelmeyecekmiş gibi davranır..
Sadece çok yakın bir kimsesini kaybettiğinde ölümü düşünür..
O da bir gün veya en fazla iki gün düşünmesini sağlar, o kadar..
Sonra?
Sonra çevresindekilerin de telkiniyle, “ölüyle ölünmez, hayat devam ediyor” diyerek ölüm düşüncesinden uzaklaşır..
Dünyaya daha çok bağlanır..
Para kazanmaktan, mevkisini yükseltmek için birilerini çiğnemekten ve “yalan” bir dünya hayatı için çalışmaktan kendisini alamaz..
Oysa..
Ölüm her an kendisini yakalayabilir..
Her yaşayan canlı için mutlak olan tek gerçek, ölümün kendisini bulacağıdır..
…
İNSAN.. EĞİTİM.. ÖLÜM
Biliyorsunuz..
İnsan eğitilirken hem ödülde hem de cezada, küçükten büyüğe doğru gidilir..
Önce “aferin” denir, sonra harçlık verilir..
Sonra da şu alınır, bu alınır ve takdir edilir..
Kınanırken de dudak bükülür, kaş çatılır..
Ondan sonra bağırılır, arkasından kulak çekilir, arkasından da -bazen- kötek gelir..
Böyle bir sırayla gider bu..
İnsan eğitilirken de yerilirken de belli bir kademe ile yukarı doğru çıkılır veya aşağı doğru inilir..
Örneğin; yaramazlık yapan bir çocuğu balkondan atmayız..
Ama bağırmak, ceza vermek ya da dövmek, her biri çocuğun seviyesine/yaşına göre fark etmeli ki, yaptığımız iş, verdiğimiz eğitim ciddi olmuş olsun..
Çünkü, nihayetinde insan bu, kırılmadan dökülmeden tamir edilmesi gerekir..
Ve..
Bir insan eğitilecekse ve ona ders verilmek isteniyorsa ya da çevresinden ders alacaksa, en
son ders ise “ölüm”dür..
Çevresindeki ölümlerden ders almayan insana, “verilebilecek hiçbir ders/eğitim” yoktur maalesef..
…
Ne yazık ki; bu “son dersi” kaybetmek üzereyiz..
Çünkü ölüm, izlediğimiz bir filmin senaryoları gibi her gün karşımıza oyuncaklaşarak çıkmaya başladı..
Ölmek normal oldu, iyice sıradanlaştı artık..
…
ÜRKÜTMÜYOR ARTIK
Özetle..
Ölüm ürkütücülüğünü kaybetti, ders ve eğitim bitti..
Konuşacak hiçbir şey de kalmadı..
Ve ölüm böylesine “sıradan/olağan” bir hale gelince, insanı “korkutacağınız” bir şey de kalmadı..
…
Oysa insan bazı şeylerden korkmalı..
Sevdiğini/sevgisini kaybetmekten, dışlanmaktan, kötü anılmaktan korkmalı biraz..
Ama özellikle “ölüm”den korkmalı..
Çünkü..
Ne kırdığı kalbi onarmak, ne üstüne bastığı insanları kazanmak, ne sevgisi gösterebilmek için ve ne de uğruna kendini paraladığı para-mal-mülkü götürebilmek gibi bir şansı asla olmayacak..
…
Diyorum ki..
Bu insanoğlu, “paranın yenmeyeceğini” ölmeden önce bi öğrense çok iyi olacak..
Öğrenir mi sizce?