Bugün sizlere bir paylaşımdan ve o paylaşıma verilen cevaptan yola çıkarak, Türkiye’de hala bir kesimin “eziklikten ve kompleksten kendini sıyıramadığını, ne kadar anlatırsan anlat sanki bir duvara konuşuyormuş hissi verdiğini” anlatmak istiyorum..
Çok kızan olacak belki..
Ama, bence kızmayın, düşünün biraz..
Ve 80 yıldır yaşadığımız eziklikten/kompleksten kurtarın artık kendinizi..
İnsanlarını kurallarla robotlaştıran Batı’ya özenmekten de vazgeçin..
…
AKILCI BİR PAYLAŞIM
Dün, Antalyaspor’da, Beşiktaş’ta top oynayan eski futbolculardan Fazlı Ulusoy şöyle bir paylaşım yapmış:
“Bize Erdoğan’ı kötülemeyin..
Ülkeyi daha iyi yöneteceğinizi kanıtlayın..
Yıkacaklarınızı kapatacaklarınızı değil, yapacaklarınızı ve nasıl yapacağınızı anlatın..
‘Beni aradılar’ demeyin, kimin aradığını söyleyin..
’25 Haziran’da açıklayacağım’ demeyin, bugün açıklayın..
Bu millet ‘çakallık’ sevmez..”
…
Fazlı, oldukça “akılcı” bir paylaşım yaparak bütün siyasetçilere, “Türkiye’nin en önemli seçiminden önce nasıl olmaları gerektiğini” anlatmış..
Bir vatandaş olarak, kimin neyi nasıl yapacağını anlatmasını istemiş..
Özetle, “benim oyumu alacak olan siyasetçi, beni ikna etmelidir” demiş..
Peki, şu anda Erdoğan ve ekibi dışında, “ben bu ülke halkı için şu işleri onlardan daha iyi yaparım” diyen bir başka parti ve aday görüyor musunuz?
İşte Fazlı’nın isyanı da buna zaten..
…
İŞTE KAPASİTELERİ BU
Fazlı Ulusoy’un paylaşımının altına Ozan Eren Koç şu yorumu yapmış:
“Saray’ın 1 yıllık bütçesi 845 milyon 365 bin lira..
Şimdi bunu birazcık anlaşılır hale getirelim:
845.365.000/365= 2.316.068 TL (günlük)
2.316.068/24= 96.502 TL (Saatlik)
96.502/60= 1.608.38 TL (Dakikalık)
Asgari ücret: 1.603 TL
Sarayın 1 dakikalık masrafı: 1.608 TL
Senin 1 ayda kazandığın 1 dakikada harcanıyor!
Hala anlamıyorsan sana her şey müstahaktır..”
…
Kompleksi, ezikliği, vizyonu, kapasiteyi görüyor musunuz?
Böyle düşünenlerin sayısı az değil..
Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil edildiği bir binanın masrafını “Türkiye’nin sorunu” olarak gören bu “kafa”ya ne anlatabilirsiniz?
15 yılda yapılanlarla, Saray’a harcanan paranın binlerce katı fazlasının kazanıldığını, yapılan ekonomik düzenleme ve desteklerle vatandaşın reel olarak kazancının asgari ücretten çok daha fazla olduğunu anlayamayan bu “kafa”ya ne anlatabilirsiniz?
Fazlı Ulusoy’un, “kötülemeyin, neyi nasıl yapacağınızı anlatın, milleti ikna edin” çağrısını bile anlamaktan aciz bu “kafa”ya ne anlatabilirsiniz?
…
AĞLAMA DUVARI
Cemal Altan, bu konuyu bir hikaye ile çok güzel anlatmış..
“Hisse”nizi alın artık..
…
“Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevî’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş..
Bir hafta, iki hafta derken sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş..
İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:
- Kimsiniz?
Adım David, Polonya Yahudi’siyim.. Yaşım 65.. Smalla'da bir manav dükkânım var.. Evliyim.. İki çocuğum Tel Aviv'de bir çiçek serasında çalışıyor..
- Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde dua ederken görüyorum..
- Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim.. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim.. Öğle tatilinde insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan'a yalvarırım.. Akşam da eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim.. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm..
- Ne güzel.. Kaç senedir sürdürüyorsunuz bunu?
- İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti..
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
- 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz.. 40 yıldır yılmadınız.. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevî; sonra bezgin bir sesle yanıtlamış:
- Vallahi artık bilemiyorum, içimde sanki gerçekten duvara konuşuyormuşum gibi bir his var..”
…
Ben aynen böyle hissediyorum..