“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nedeniyle dün kadın eylemleri tavan yaptı..
Özellikle CHP’li kadın derneklerinin başını çektiği yürüyüşler, oturma eylemleri, açılan pankartlar derken, kadınlar içlerini epeyce boşalttı..
Evet, şiddetin önlenmesi gerekiyor..
Ama, “her türlü şiddet”in önlenmesi gerekiyor..
“Şiddeti sadece erkek yapıyor” algısı ile hareket ederseniz, “şiddete karşı olma” fikri eksik ve yanlış olmaz mı?
…
Neyse..
Dünkü eylemlerden ve söylemlerden yola çıkarak, sizi bir yere götüreceğim..
Bakalım “O YERİ” beğenecek misiniz?
…
İNSAN FAKTÖRÜ
Bir kadın yazarımız, “kadına şiddeti doğuran toplumsal cinsiyetçilik”ten söz etmiş..
Ve “cinsiyetçi ve kadın düşmanı kültüre karşı verilen savaşın kazanılması gerekiyor” demiş..
Cinsiyetçi ve kadın düşmanı kültür..
Direk söylemiyor, ama kastettiği şey, “İslamiyetçi bir Türk kültürü”..
Peki, İslamiyette “kadına düşmanlık ve şiddet” var mı?
Asla yok..
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “25 Kasım”la ilgili açıklamasında dün bunu net bir şekilde belirtti:
“Kadına şiddeti reva gören bir düşüncenin, İslam ahlakından ve tefekküründen kendisine dayanak bulması mümkün değildir..”
Öyleyse, “kadın düşmanı kültür”e kimler sahip?
Dini, dili, ırkı, rengi, milleti, devleti, cinsi ne olsun adını “İNSAN” dediğimiz herkes (buna kadınlar da dahil) sahip..
Unutmayın; “bir kadının kadına yaptığını erkek yapamaz” lafını en çok kadınlar kullanıyor..
Yani; bir yerde “İNSAN” varsa, orada her türlü melanet vardır..
…
KİMLER YAPIYOR?
Kim yaparsa yapsın, “şiddet”i kimse haklı göremez, gösteremez..
Çocuğundan başlayarak en çok şiddeti, “şiddet”ten şikayet eden kadınlar uygulamıyor mu?
Şiddet konusunda yapılan araştırmalarda, kadınların yüzde 78’inin “psikolojik şiddet uyguladığı” ortaya çıkmış..
Bu ne demek?
Kadın çenesini tutamıyor, “her türlü lafı söylüyor, suçlamayı yapıyor, hakaret ediyor, erkeğin başının etini yiyor” demek..
Eh bunlar olunca, her iki tarafın da sinir katsayıları artıyor tabii..
Sonra, kimin gücü kime yeterse..
Erkek güçlüyse kadına, kadın güçlüyse erkeğe şiddet uyguluyor..
Bu gerçeğe rağmen..
1- Niye hep “ERKEK” kısmı şiddet yapan taraf olarak gösteriliyor?
2- Niye hep erkekler “cinsiyetçi ve kadın düşmanı kültüre sahip kişiler” oluyor?
Haksızlık değil mi bu?
Dediğim gibi; doğru olan, “psikolojik şiddet dahil, şiddetin her türlüsüne karşı olmak”tır..
Olaylara tek taraflı bakmamak gerekir..
Birkaç tane “hasta ruhlu sapık” yüzünden, herkesi aynı kefeye koymamak gerekir..
…
“EZİK” ERKEKLER
Öte yandan..
Kadın eylemlerinde açılan pankartlara dikkat ettiniz mi?
Aile içi şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi için, “İstanbul Sözleşmesi”ni ön plana sürdüler..
İstanbul Sözleşmesi..
“DİZİ”lerimizden sonra “Türk aile yapısını” dinamitleyen bir başka önemli konu..
“AB Uyum Yasaları” diyerek bize, “kimliğimizle bağdaşmayan” bir aile anlayışı dayatan sözleşme..
Ve kadınla erkeği birbirine daha çok düşürecek toplum algısı oluşmasının yolunu açan bir sözleşme..
11 Mayıs 2011’de imzalanan bu sözleşmede vitrine konan şey güya , “kadına şiddeti önleme”..
Ama, asıl amaç “aileyi yok etme”..
…
Peki, İstanbul Sözleşmesi, “aile içinde kadına şiddeti” bitirir mi?
Şiddeti belki bitirir, ama cinayetleri de arttırır..
Çünkü sözleşmede, “kadına karşı erkeği yok sayan ve ezdiren” öyle hükümleri var ki..
Babayı, karısının ve kızının kölesi haline getiriyor..
Bir erkeğin buna tahammül edebilmesi için, “kurgulanmış robot” olması gerekir..
…
UYANIK OLUN
Türk toplumunu yozlaştırıp benliğinden ve kültüründen uzaklaştırmaya çalışanların bu tuzağına halkımız çok dikkat etmelidir..
Evet şiddetin ve cinayetin her türlüsüne karşı çıkalım, yapanı bağışlamayalım..
Ama..
“İstanbul Sözleşmesi” ve TV’lerdeki “diziler” Türkiye’nin bekasına yönelmiş en büyük tehdittir, Batı’nın “Türkiye'yi savaşmadan yok etme” planıdır, bunu da iyi anlayalım..
“Şiddeti lanetlerken” tuzağa düşmeyelim..